“Anlaşılan bunca adaletin, suç ve cezanın, görkem ve şatafatın ve onca doğruluğun ardında öfke varmış, onca düzeni sağlayan meğer korkudan başka bir şey değilmiş.”
Kitabın konusuna geçmeden önce, samimi bir şekilde birkaç küçük eleştiride bulunmak istiyorum. Anlatıcı rolünü kahramanın üstlendiği kitapta distopik bir evren kurulmuş. Yazarın hayal gücüne sağlık, baştan aşağı sıfırdan oluşturulmuş bir dünya okuyucuyu bekliyor. Ancak bu evreni tanıtmadan ve tanrısal anlatıcı yerine karakter bakış açısından anlatım ile okuyunca, olayların içine girmekte ve evreni zihnimde canlandırmakta çok zorlandım. Okuyucular, sonsuz azap yurdu, öfkeli kafatası, zamanın ötesi, geleceğin kıyısı, doğruluklar köprüsü gibi kavramları olayların akışı içinde öğreniyorlar. Yazarın kitabın arkasında bir mini sözlük veya terimler dizini oluşturması, kurgu içinde derinleşmeden daha akıcı bir okuma deneyimi sunabilirdi.
Gelelim kitabın konusuna: Evrenden bağımsız bir yerde, sonsuz azaplar yurdunda başlıyor hikaye. Her gün, her saat tekrar tekrar azabın yeniden başladığı bir dünya. Alemin yeni üyesi Can, sevdiceği Rüyam sayesinde bu azap yurdundan kurtulmayı başarır. Zamanın Ötesi'ni Alem'den ayıran solucan deliğine yaklaştıkça, hafızası yerine gelmeye başlayan Can’ın ilk aydınlanmaları başlar. ‘Alemin Yeni Üyesi’ Can ile birlikte fantastik ve bilimkurgusal öğelerin harmanlandığı, okuyucuya felsefi bir macera sunuyor.
Minik Bir Not: Küçük bir sitemim de yayınevine; redaksiyon ve edisyon çalışmalarının eksikliğini okuma sırasında çokça hissettim.