Çok sevdiğim ve 15 yıl önce ruhumun yansıması olarak algıladığım bu acayip kadının bir kitabını daha zevkle içtim. Tezer Özlü, oldukça doğal, samimi, kimliğini saklamayan, sözlerine ve düşüncelerine gem vurmayan, seyahat ve özgürlük düşkünü bir kadın. 43 Yıllık yaşamına seyahatlerini, başkaldırışlarını, açık sözlülüğünü, ağır depresyonlarını sığdırdığını biliyordum. Şimdi de bu kadının dostluk sanatını Ferid Edgü ile 20 yıllık mektuplaşmalarından anlıyorum.
Avrupa'nın bütün kentlerini 25 yıl boyunca dolaşmış, o süreçteki, ağırlıklı olarak da Zürih'teki yaşantısını, en yakın arkadaşıyla en ince açıklığa kadar fısıldamışlar birbirlerine hep.
Edebiyat ve yazın üzerine, basılacak kitapları üzerine, ruhsal ve psikolojik durumları üzerine, depresyonu üzerine, ilaçları ve etkileri üzerine, ortak arkadaşları üzerine bir hal senfonisi sergilenmiş kitapta. İnsanın o çağlara gidip yaşayası geliyor, o dostluklar atmosferinde...
Son mektubundan bir yıl sonra da çok sevdiğim Zürih'te, 43 yaşında göğüs kanserinden hayata veda ediyor.
Bu kadını neden bu denli ruhdaş algılıyorum ?
15 yıl önce, ilk okuduğum kitabıyla "bu tıpkı ben ya" dediğim için mi ?
Sevgili Tezer, kalemine ve samimiyetine sağlık.