“Biz, İmparatorluk Türkiyesi’nin hemen de son evlâtları; içinde haşır neşir olduğumuz askerî, siyâsî, içtimâi ve iktisâdî bir târih meydanında köşe kapmaca oynamış kimseler olarak, görüp duyduklarımızı, tadıp kokladıklarımızı, kudretimiz ölçüsünde, gelecek nesillere intikal ettirme mecbûriyet ve me’sûliyetinin altında bulunuyoruz. İşte bu kitabın meydana gelmesi de o vazîfe hissinin bir netîce ve zarûretinden ibârettir.”
“ Bu kitap ne bir hikâyedir, ne masal, ne de roman… zamânı, mekânı, vak’aları, şahısları, isimleri hatta vak’aların seyri, sıradı ve detaylarının yüzde doksanı ile otantik ve yaşanmış bir devrin, gerçek ve yaşanmış bir hayat tablosudur.
“Kitabın ihtivâ ettiği hakikâtler, o devri görmemiş olanlar için birer hayal ve fantezi mahsûlü sayılabilirse de, hayal, masal mübâlağa şöyle dursun, eksiği bar fazlası yoktur. Asıl biz; efsâne zannedilecek kadar muhteşem ve refahlı geçmiş o devrin son yıllarını idrâk etmiş olanlar, bu yaşadığımız zamanların arkasından hayret ve ibretle bakıp: Rüyâ mı idi acaba? desek revâdır.”
Eser gerçekten eski bir eser… Öyle ki zamanının imlâ kuralları zamanımızda gülünecek yanlışlar ihtiva ediyor. Bir -olaydan çok- durum hikâyesiydi diyebilirim. Ben durum hikayelerini sıkıcı bulurum, bir türlü akıp gitmez satırlar… Bu yüzden bu eseri de öyle buldum. Tavsiye etmem.