Şermin Yaşar'ın bu ilk romanı aslında öykülerinden kaçmış küçük bir çocuk gibiydi bana göre.Ne tam öyküydü ne de tam romanının ağırlığı ve yoğunluğu vardı. İlk cümleyi okumaya başladığım andan itibaren yüzümdeki duygu geçişleri sürekli değişti, ilginç bir aile hikayesinin tam ortasına düşmüştüm sanki. Karakterleri tek tek konuşturması sanki bir polis sorgusu yapıyormuş gibi hissettirdi bana.Tam birinin dediğini kabul edecekken ona inanmışken diğerinin ifadesi altüst ediyordu insanı.Sonuna kadar da böyle gitti.Özellikle anne baba olmak nedir aynı evin içerisinde olunca aile mi olunur, insan nasıl bir şey. Nerede, hangi yaşta olursak olalım kabuğumuzun içinde hep bir şeyler gizleriz. Kimisi bu gizlerinin üzerini çok iyi örter ,kimisi ise açığa verir. İşte bu kitapta bunları hissediyor insan. Kendisi de kitabını anlatırken " evlenip aynı çatı altında yaşıyorlar diye karı koca olur mu insanlar? Aynı anadan babadan oldular diye birbirlerine sahiden kardeş olur mu çocuklar? Yıllar kalbini dağlasa da içlerindeki o kor söner mi aşıkların? Her şeyi aşikar olanların sakladıkları sırlar daha mı çoktur "diye özetliyor aslında kitabını. Benim için ise en son cümle, yani kitabın en son sözü herşey oldu:
" çok bilmek de iyi değil, söyleme bilmeyeyim" gerçekten böyle miyiz.