Manastırımız uçsuz bucaksız bir dağda. Dağın adını koymamışlar her nedense. Adı olmayan bir yerde yaşamak. Adı olmayan birini ölesiye sevmek. Ne zamandır buradayım ben; bilmiyorum. O ne zamandır burada; bilinmiyor. Kimse asla dışarı çıkmıyor zaten. Kimse gelmiyor, kimse haber getirmiyor. Sabahları su ve yiyecek bırakılıyor. Kapının önüne kim yaklaşıyor sessizce?
Konuşmanın terbiyesizlik sayıldığı bir sığınaktayız. Düşünmek ve düşlemek hepimize serbest. Uyumaktan korkuyoruz ama belli etmiyoruz. Uyursak bir daha uyanamayacağız sanki. Nöbetleşe kısa dinlenmelere çekiliyoruz tedirgin. Kuşlar farkındalar, biz neden buradayız. Gün boyu üstümüzde öterek dolanıyorlar. Lisanlarını öğrenebilsek anlayacağız kuşkunun sınırlarını. Ancak, gücümüz yetmiyor işte doğaya. Telafisi imkansız olanın meczup askerleriyiz. Bilmekten kaçınarak matematiği anlamaya çalışmak. Galiba bu tuhaflık, bizim kaderimiz.
Belki Yine Gelirim
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
Her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü
Bir gök gürlese bari diyorum, bir sağnak patlasa
Bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse
Ama bir tufan az mı gelir yoksa yine de
Yırtılan ve parçalanan bir şeyler olmalı mutlaka
Hiç durmadan yırtılan ve parçalanan bir