Oralarla ilgilenen bahçıvan, apartmana büyük Türk şairinin taşındığını öğrenince senin şerefine iki yanı kestane ağaçlarıyla çevrili bir yol yapmış dere yatağına. Sana yurdunu hatırlatmalarını istemiş. Bu sokağı ve evi severdin. Pek çok şiir yazdın onlara.
Yazı masasının başında, genellikle oyunumuzu yazarken oturduğum yere oturdum. O zamandan bu yana altı ay geçmişti. Neredeyse, tam bir ömür. Oturmuş ve beklemeye başlamıştım.
Çabuk döndünüz. Cüzdan hâlâ boştu. Hiç şüphe yok ki tüm imkânlarını kullanarak yaptıklarımızdan ayrıntılı olarak haberi olan kadın doktor, son aylarda oyunlarından hesabına gelen iki bini çoktan çekmişti. Senin imzaladığın pek çok kâğıttan birini kullanarak eski hastasını, göz hapsinde tuttuğu kişiyi, işverenini beş parasız bırakmıştı.
Senin yaşamında başlayan bu soygun olayı, imzaladığın kâğıtların kullanılmasıyla ölümünden sonra da devam etti Nâzım. Tanrı’ya şükür ki her şeye rağmen çabuk yırttım karanlığı.
Evle ilgili işlerin kolayca yürütülmesi amacıyla ne kadar çok boş kâğıda, resmi evraka imza attığını anımsayıp başını ellerinin arasına almıştın. Böylesine hainlik ve maddi hırstan asla şüphelenmemiş, aklına bile getirmemiştin. İlk defa o zaman, bu imzalarının birlikteliğimize karşı kullanılabileceği ihtimali gelmişti aklına. Düşündüğün gibi de oldu.