Ablası Süreyya'nın rejimden çektiği sıkıntılar...
Ablam Süreyya, İslam'ın Ortodoks formunu reddettiğim 1986 yılında benimle iletişimi kesti. 1980-1983 yılları arasında cezaevindeyken, bana her hafta mektup yazmış ve ziyaretime gelmişti. O zamanlar birbirimize çok yakındık. Şimdi onu görmek istiyordum ama benimle görüşmeyi reddediyordu. Benden iki yaş büyüktü ve evlenmemişti. Süreyya çok
Sayfa 528 - Ozan Yayıncılık / 19 - Babam Tarafından Sorgulanışım ve Solmuş AyçiçeğiKitabı okudu
Aşk'a bir tanım daha...
İstanbul'dayken kızlarla erkekler arasındaki farklılıkların farkına vardığımda, kızlarla hiçbir iletişimim yoktu. Hayatımda gördüğüm en güzel yüze çarpılıncaya kadar onların çoğunu tanımıyordum bile. Onun yüzü, o ana kadar gördüğüm tüm kadın yüzlerinin kusursuz bir geometrik ortalamasına sahipti; nihai güzelliğin ta kendisiydi. Güzellik
Sayfa 93 - Ozan Yayıncılık / 2 - Diri Diri GömülenKitabı okudu
Reklam
136 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 33 hours
Geçmiş asla bir ölü değildir. Aslında geçmiş bile değildir*
Harika bir öykü kitabı okudum. Üstelik üzülerek gördüm ki, maalesef bu etkileyici kitabın sitedeki ikinci okuyucusuyum Kesinlikle kaçırılmaması gerektiğini düşündüğüm; 1950ler havasını; eskinin o çok sesli, çok renkli, kesinlikle daha kibar ve daha zengin Türkiye’sini; biraz hüzünlü, ama müthiş gerçekçi bir anlatım ile kelimelere dökmüş Raffi
Konuş Halil Bey Konuş
Konuş Halil Bey KonuşRaffi Kebabcıyan · Aras Yayınları · 20007 okunma
Muasir Medeniyet Seviyesi
Sevgili vatandaşlarım!.. (“Efendim” sesleri.) Size bişey daha söyleyeceğim. (“Buyur” sesleri.) Dilimizi, yani lisanımızı da bozdular. “Muasir medeniyet seviyesi” gibi konuşulan dilimizi "Çağdaş uygarlık düzeyi” yaptılar. Siz bundan bişey anlıyor musunuz? (“Anlamıyoruz" sesleri.) Anlamazsınız elbet, çünkü ben de anlamıyorum. Size bişey
3 sene önceydi. İstanbul'dayım. Kartal Tibet'i ziyaret etsek adresini ve telefonunu öğrendim diyorum arkadaşıma. Akabinde bir kitap arıyorum Tibetle ilgili. Ziyaretimde onu imzalatmak istiyorum, yok, yok, yok. Kartal Tibet ile alakalı bölümlerin olduğu kitaplar var ama başlı başına Tibeti anlatan bir kitap yok. O da yazmamış hiç hayatını. Cüneyt Arkın yazdı, Türkan Şoray daha kimler kimler yazdı ama o yazmamış işte. Dışında onun fotoğrafının olduğu bir defter aradım Beşiktaş'ta. Onu da bulamadım. Onu önemsediğimi göstermek istiyordum, ondan bir parça bende kalsın istiyordum. Olmadı... Aynalara küstüğü, ziyaretçi kabul etmediği söylendi daima. O yüzden hiçbir zaman cesaret edemedim kapısını çalmaya. Âh Kartal Tibet âh. Sen vefat ettiğinde ben yine İstanbuldaydım Zincirlikuyu'ya defnedileceğin söylendiğinde belki ilk kez birbirimize bu kadar yakındık...
Ertesi akşam sofrada konu, yine bu Çoban Mustafa üzerindeydi. Herkes onun için bir şey söylüyordu. Lehinde ya da aleyhinde... Bâzı misafirler: — Paşam, bu çocuğa boşuna emek vereceksin? — Niçin? — Efendim, çoban hiç okur mu? Ada m olur mu? Bu saçmaları büyük bir dikkatle dinliyen Ata- türk: — Yahu, ne uzağa gidiyorsunuz. Ben de bir zamanlar tarlada kargaları bekledim. Dayımın çiftliğinde onun koyunlarını güttüm. Beni biraz zeki gören dayım: — Bu çocuğu okutmalı... Dedi. Bundan sonra beni askerî mektebe yazdırdılar. Ben de okudum, gördüğünüz mevkie geldim. Çobanlar okumaz diye bir nazariye yoktur. Bu çocuk ta okur. Belki büyük bir adam da olur. Onu da zaman gösterir... Dedi. Çoban Mustafa Kuleli'de iken İstanbul'a her gelişimizde saraya gelir, Atatürk'le görüşür ve mübayaa memuru yüzbaşı emeklisi Rıza Köse'den aylığını, yani harçlığını alır, bazı defa yemekte alıkonulurdu. Yıllar geçti ve zamanla bu çocuğun okuyup adam olduğunu gördük. Çoban Mustafa binbaşılığa kadar yükselmiş ve emekli olmuştur. Şimdi Yalova'da oturmaktadır.
Sayfa 68-69Kitabı okudu
Reklam
22 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.