Kültürümüzdeki Eşsiz Benzersiz Mısralar
Yüzlerce, binlerce işe yaramaz sözün bir araya gelmesiyle hasıl olmuş felsefi cereyanlar, Bizim kültürümüzde söylenivermiş bir mısra-ı berceste ile teraziye bile konamaz. Bir mısra-ı bercesteye değmez...
Ona göre İstiklâl Harbi anti-emperyalist kurtuluş savaşları için değil, aksine bütün Asya halklarının burjuvazileri ve egemen sınıfları için model teşkil etmiştir. Kemalizmi, yozlaştığı söylenen 1938’den veya 1946’dan veya 1950’den sonrası itibarıyla değil, başından itibaren “faşizm” olarak tanımlar (İbrahim Kaypakkaya): “Kemalist diktatörlük işçiler, köylüler, şehir küçük burjuvazisi, küçük memurlar ve demokrat aydınlar üzerinde askeri faşist bir diktatörlüktür.”
Sayfa 662Kitabı okudu
Reklam
TKP, anti-emperyalist Kurtuluş Savaşı’nın kahramanının emekçi halk olduğunu, burjuvazinin zafere ‘el koyduğunu’ söylüyordu.
Sayfa 635Kitabı okudu
İdris Küçükömer (1925–1987)’in tezleri, sağ-*sol şemasının -ters yorumlandığını belirttiğimiz- tersliğine dair ‘bulgusuna’ indirgenerek, soldan çok İslâmcı ve muhafazakâr muhitte itibar görecektir. Bu indirgeme, bir derece daha indirgenerek Türkiye’de solun ‘gerçek’ sol olmadığı hükmüyle popülerleşir. Tezin indirgenmiş halinin daha verimli ve aslına sadık çıktısı, solla-sosyalizmle İslâmiyet arasındaki ilişkiyi yeni düşünmeye verdiği ilhamdır. Küçükömer, ‘60’ların ortalarının sol tartışmalarında dini-dindarlığı sağcılıkla özdeşleştirmeme uyarısını yapan tek kişi değildi. Cahit Tanyol da ilericiliğin-gericiliğin dinle belirlenemeyeceğini yazıp duruyordu. Fransız sosyalist düşünür Roger Garaudy’nin -1982’de Müslüman olacaktır- 1965’te çevrilen Sosyalizm ve İslâmiyet kitabı, bu tartışmalara yeni bir can vermişti. Kitap İslâmiyet’in tarihindeki eşitlikçi-toplumcu nüveleri işliyor, bugün de anti-emperyalist ve sosyalist kurtuluş mücadelelerine referans olduğuna dikkat çekiyordu.
Sayfa 607Kitabı okudu
1961’de ilk konferansını yapan Bağlantısızlar Hareketi, ABD’nin yanı sıra SSCB sultasındaki bloğa da mesafe koyarak, bağımsızlık şiârının itibarını artırmıştı. ABD’nin silah yardımında Yunanistan’ı kayırdığı kanısıyla ve Türkiye’ye verdiği silahlara Kıbrıs’ta kullanım yasağı koymasına karşı 1965’te başlatılan sembolik “Millet Yapar” kampanyası, bu rüzgârın bir esintisiydi. İnönü’nün 1965’te hükümetten Kıbrıs’a müdahale girişimine tepki gösteren ABD’nin etkisiyle düşürüldüğü kanısı, CHP muhitinde de ABD’ye karşı havayı bozmuştu. Altı okun bu dönemde en fazla sola bükülen ilkesi, tam sıfatıyla pekiştirilen bağımsızlıktı. Bu, Kemalizmin sol üzerindeki markajını da pekiştirmekteydi. Anti-Amerikanzim suretindeki anti-emperyalizmin kültürel cephesi de vardı: Yön, 1965’te Coca-Cola içmeme kampanyası başlatmıştı örneğin. Milliyetçi-muhafazakârların da bu dönemde “Amerikan kültür emperyalizmi”ne kahrettiğini unutmamalı. Sözgelimi Necip Fazıl Amerikan mukallitliğini ve “milletler katışığı ile” had safhada “melezleşmiş” “Amerikalının içimize nüfuzu[nu] korkunç” buluyordu.
Sayfa 599Kitabı okudu
‘60’ların sol dalgasında asıl, emekçilerin hak ve özgürlük talebinin bizzat kendilerince kitlesel biçimde üstlenilmeye başlaması, çığır açıcıdır elbette. Lastik-İş Sendikası Genel Başkanı Rıza Kuas’ın (1926–1981) 1968’de kaleme aldığı, bir fabrikada mesai çıkışında uygulanan üst aramasına isyan eden bildiri, bu çığırı özetlemeye yeter: “Yalnız işçilerin üstü aranıyor. Demek ki bizi kendilerinden ayırıyorlar. Çoluk çocuk sahibi, temiz Türk işçisinin üstü bir hırsız gibi aranamaz. İşçi hırsız değildir. İşçi, emeği çalınan Türk vatandaşıdır. Sen üstünü aratma, gerisini sendikana bırak.” Sınıf bilincini, mücadele azmiyle ve insan onuru ‘dikliğiyle’ birleştiren bir dildir bu. Lastik-İş’in de 1967’de kurucularından olduğu Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), yerleşik klientalist-paternalist sendikacılığı bu dil ve tavrıyla sarsacaktır.
Sayfa 598Kitabı okudu
Reklam
Ecevit, dinin gelişmeye, ilericiliğe engel olduğunu sanan aydınların, dinî duygularını inciterek insanlık onurunu çiğnedikleri halkı gericilerin kucağına ittikleri özeleştirisini sürekli işleyecekti.
Sayfa 577Kitabı okudu
Muhafazakâr ve İslâmcı aydınlar kuruluş aşamasında DP’nin, Necip Fazıl’ın söyleşiyle “daha iyi CHP olmak”tan ileri gitmediğini düşünüyorlardı. Ancak Adnan Menderes, başbakan olmasından sonra, DP içinde, “inananlar”la gönül bağı olan ve “İslâm’a hizmet edebilecek” bir kutup olarak görülmüştür. 13 Haziran 1950’deki ünlü konuşmasındaki, “Millete malolmamış, milletin vicdanına bir değirmen taşı ağırlığı ile çökmüş olan bazı tedbirleri ortadan kaldıracağız” vaadi; peşinden Türkçe ezan uygulamasının kaldırılması ve dinî pratiğe dair başka serbestîler getirilmesi; İzmir DP il kongresindeki konuşmasından, “Türkiye bir Müslüman devletidir ve Müslüman kalacaktır. Müslümanlığın bütün icapları yerine getirilecektir” diye aktarılarak yayılan sözleri; bunun yanında P. Safa, N. Fazıl gibi muhafazakâr aydınların laisist Kemalist aydınlara karşı tedavüle soktuğu “inkılâp softaları” deyimini kullanmaktan geri kalmaması vb. onun “din” adına bir umut olarak görülmesi yol açmıştır.
Sayfa 536Kitabı okudu
Bir yandan da, militan bir ‘fundamentalist’ dille konuşuyordur (Yaşar Nuri) Öztürk: İslâm, Kur’an demektir; Kur’an dışı bütün kaynaklar, mezhepler, tarikatlar, “zatlar”, -halife dahil-, tümüyle abestir - “dinsizlik bunlardan daha iyi”dir.
Sayfa 497Kitabı okudu
Bir Kemalist restorasyon dönemi olan 28 Şubat sürecinde Refah Partisi’nin yerine kurulan Fazilet Partisi hakkında da derhal kapatma davası açıldı. 2001’de kapatılan FP, kısa ömründe, Millî Görüş’ün tarihî bölünmesinin zemini oldu.
Sayfa 477Kitabı okudu
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.