Dolunay akşamı. Güne bu adı verdim. Az sonra sanki sabah kalkmış okula gidiyor, geride bırakarak herşeyi yeniden kendimde diriltiyor gibi kaçacaktım. Niçin dolunay akşamıydı? Yalancı şafak da olabilirdi. Baharı beklerdim, yeryüzünün çiçeğini. Kardelen günü diyebilirdim. Kasımpatı, manolya, çiğdem, zambak ya da eleğimsağma. Doğrusu gıcırdayan kapıdan da sallanıyor gibi aranızda benliğimi arada bir yoklayan sarsıntılı zeminden de kopabilirdim. Geceye dönüşünce sessiz sedásız el ayak çekiliyordu, rüzgâr olmayınca, o çirkin köpekler de ulumayınca, ansızın düşer gibi boşluğa uğuldayan anılara, gözünüzden geçen yüzlerce resimlere de aldırış etmezdiniz, havadaki demdeme, kuşlardaki civcive, yağmurdaki zemzemeyi duymanız imkânsızdır. Sadece bu kerpiç duvarlarda, taşlardaki tıktıkayı dinlerdiniz.