başka bir yere gitmiştin ve uğruna yolları aşacağım biri yoktu. Ve o ormanda beni hiç tanımıyormuşsun gibi bakıyordun bana, beni hiç sevmemişsin gibi." Sustu. "İşte o zaman canımı tehlikeye atarak kaçmaya başladım, on yedi defa. Sachsenhausen'de peşimden gelen de bu gözlerdi," dedi cansız bir sesle. "Hiçbir şey hissetmiyor olabilirdim ama yaşayamazdım, senin de hiçbir şey hissetmediğini bilerek bu dünyada bir dakika daha kalamazdım. O boş bakan gözlerin benim ölümümdü."
Sayfa 184Kitabı okudu
İnternet çağında yaşıyoruz. Bilgi çok hızlı akıyor ve beyinler bu bilgiyi işlerken çok hızlı yoruluyor. Dolayısıyla bilgi alma amacıyla yoğunlaşma süremiz de oldukça kısalıyor. Klasik okul derslerinin ortalama kırk dakika kadar sürdüğü düşünülürse bu kadar uzun bir süre boyunca özellikle de erken gençlik dönemlerindeki bireylerin konsantre olmalarını beklemek boş bir çaba oluyor. Yapılan araştırmalar, konudan bağımsız olarak verilen bir derste gençlerin zihinsel yoğunluklarını koruyabilme sürelerinin ortalama on dakikanın pek altında olduğunu gösteriyor (fakat bir film yahut gösteri izlerken aynı çocuklar bazen saatlerce odaklanabiliyorlar). Bu ilk on dakika sonrasında dikkat düzeyi hızla düşüyor ve "kafa başka yerlere gitmeye" başlıyor. Halbuki elimizde anlatılacak birçok konu ve onlarca dakika zaman var... Bu durumun üstesinden gelmenin yolu ne olabilir derseniz, cevabım "mizahı kullanmak" olacak. Ders içeriğine akıllıca entegre edilebilecek mizah unsurları etkili olabildiği gibi, ders ortamından doğaçlama olarak üretilecek durum komiklikleri de dinleyicilerin dikkat düzeyini etkin bir biçimde hemen ilk baştaki dereceye yükseltebiliyor.
Reklam
“Birine inanmak ciddi iştir. Öylesine söyleyemezsin. İnanmak ciddi bir taahhüttür. “
Altın gözlerin tılsımını ve mercan dudakların ateşini bir kağıt çantasına, bir mürekkepli kaleme ve bir muşambalı pardösüye değişen modern kadınla beş on dakika, biraz yakından konuşmak, erkekleş­me merakının kendisine ne pahalıya oturduğunu anlamağa kafidir.
'Biz yağmura özenelim.'
Abartılı duygulan seviyoruz. “Yağmasa da gürlemek” diye bir tabir vardır dilimizde, bilirsiniz. İlk bakışta kulağa hoş gibi gelir. Ama biraz düşününce pek de öyle gözükmüyor. Sevgimizi gösterirken örneğin; “senin için ölürüm” diyoruz. Bu gürlemektir işte. “Senin için çay demlerim, senin için hiç üşenmeden sokaklarda kestaneci arayabilirim, senin
İnsan bir dua ederken, bir de gece uykuya dalmadan, uykuyla uyanıklık arasındaki on iki dakika var ya, işte o zaman tamamen kendisi oluyor.
Sayfa 102 - hep kitapKitabı okudu
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.