Elif Yağar

Elif Yağar
@muhayyile_icinde
Ben dünyadan ziyade kafamın içinde yaşayan bir insanım.
Sabitlenmiş gönderi
Yavuz Bülent Bakiler’in köşe yazısından
Namık Kemal'in çok doğru bir tespiti var. Diyor ki: "Bir insanın zekâsı, bildiği kelime sayısıyla orantılıdır. Yani bir insan ne kadar çok kelime bilirse, aklını da o nispette iyi kullanır. Ne kadar az kelime bilirse aklını kullanmakta zorluk çeker. Önüne konulan bir kitabı okusa bile anlayamaz. Kendisine anlatılanları kavrayamaz. Zayıf bir dile sahip olan insanlar, ancak, günlük basit ihtiyaçlarını giderebilirler. Edebî, ilmî, felsefî eserler veremezler." Namık Kemal, Osmanlı devletinin duraklamasını ve gerilemesini Türkçe'nin yeterli miktarda öğretilmemesine, sevdirilmemesine bağlıyor. Diyor ki: "Balkanlar'da öyle medreselerimiz oldu ki, âlimler, dil ilmini Arapça okur, talebelere Rumca anlatırlardı. Velhasıl dildeki gerilik milletimizin geri kalmasına sebep oldu."
Reklam
Beynimiz temelde "duygusal bir zihni" yönetir (yahut ona aracılık eder). Yani duygular esastır ve mantıklı gerekçeler daha sonra gelir. Motivasyon dediğimiz sürdürülebilir yönlendirici zihin gücü de temelde duygulardan doğar. Bir insanı mantık yoluyla ne kadar tartışılmaz derecede ikna ederseniz edin, o insanın duygusal devrelerinde gerekli değişiklikler oluşmadığı takdirde davranışlarının değişmesi çok zordur. Motivasyon "neden"lere bağlıdır.
Bizler şehirleşme, bilim ve teknolojide ilerledikçe, bu büyük beynimize gittikçe daha az iş düşecek.

Reader Follow Recommendations

See All
Eğitim sistemimiz öğrencilerin bütün gün bir yerde oturmasını ve büyük oranda hareketsiz kalarak bir şeyleri "bilişsel" açıdan öğrenmelerini gerektirdiği için olsa gerek, hiperaktivite ve dikkat bozukluğu gibi şikâyetlerimizin ciddiyeti artıyor. Elbette klinik anlamda "aşırı hareketlilik" gibi bazı rahatsızlıklar gerçekten de
Reklam
"Ne denli zorlu bir işe girişmek istiyorum, ama aynı zamanda da ne denli boş şeylerden korkuyorum" diye düşündü tuhaf bir gülümsemeyle. "Hmm... Evet... Hem her şey insanın kendi elinde, hem de insan yalnızca korkaklığı yüzünden ne fırsatlar kaçırıyor... Bu artık yadsınamaz bir gerçek, bir belit. İlginç bir şey, acaba insanlar en çok neden korkarlar? Atacakları yeni bir adımdan, kendi söyleyecekleri yeni bir sözden herhalde... Ben de amma gevezelik ediyorum ha! Gevezelik ettiğim için de hiçbir şey yapmıyorum. Ya da şöyle: Hiçbir şey yapmadığım için gevezelik ediyorum. Gevezelik bana şu son ay içinde günlerce bir köşede yatmaktan ve düşünmekten gelmiş bir şey. Düşündüklerim de bir şey olsa bari, ipe sapa gelmez şeyler... Peki şimdi niçin gidiyorum? Yapabilecek miyim düşündüğüm şeyi? Hem ciddi bir şey mi bu? Hayır, hiç de değil. Düşlerle avutup duruyorum kendimi; oyuncaklarla! Evet, evet oyuncaklarla!"
Korkak ve çekingen biri değildi aslında. Hatta tam tersine; ama bir süredir tedirgindi, gerilim içindeydi. Öylesine kendi içine kapanmış, öylesine herkesten kopmuştu ki, yalnızca ev sahibi kadınla değil, kiminle olursa olsun, karşılaşmaktan kaçınıyordu. Ezici bir yoksulluk içindeydi, ama son günlerde buna bile aldırdığı yoktu. Asıl işlerini tümüyle bir yana bırakmıştı ve bunlarla uğraşmayı hiç istemiyordu.
%14 (100/687)
Suç ve Ceza
Suç ve CezaFyodor Dostoyevski
9.1/10 · 160.1k reads
"Hareket etmek için görür, görmek için hareket ederiz..." William Gibson
Günümüz insanının bence en belirgin problemlerinden biri; tüm hayatını programlı, algoritmik, periyodik ve öngörülebilir bir çerçeveye oturtma arzusudur.
Reklam
Bedeniniz, size her an olup biten süreçlerle ilgili duyusal veya duygusal sinyaller gönderir. Bu sinyaller ise çoğumuzun dikkat etmediği çok önemli bilgiler taşır. Sinyalleri, farkındalık deneyimiyle okuma ustalığı kazananlar kısa zaman içinde şunu görürler: Her gün aynı şeyleri yemek, her gün aynı şeyleri yapmak bedenimize ve zihnimize pek iyi gelmez; yaptığımız şeyler kitabî olarak bize "iyi geldiği bilinen" şeyler olsa bile... Örneğin, hareket iyidir ama spor salonlarında keyfiniz yerinde olsun olmasın, her gün kendini aynı performansı göstermeye zorlamak, bedeninizi aşırı zorlayan ve sağlıklı olacağım derken belki de sonunuzu hazırlayan kötü alışkanlıklarımızdan birisidir.
(İnsan) "Yek katre-i hûnest, sâd hezârân endişe." (Tek damla kan ve binbir endişedir.) Sadî-i Şirazî
Zan esarettir ve eğer cesaret varsa esaret de eninde sonunda ortadan kalkacaktır.
İnsan kalabilmek, dahası gerçekten gelişkin bir insan olabilmek, sürekli gayret ve çaba ister. Bir kuşun uçması gibidir insan olmak: Kendisine verilen yetenekleri kullanmayı boş verdiği her durumda, kanatlarını kapatan bir kuş misali, hızla irtifa kaybeder insanoğlu.
İnsan zihninin temel "konfor ve rahatlık arzu eden devreleri" nedeniyle, dünyaya ve etrafımızda olan biten hadiselere olduğu gibi bakamıyoruz. Zihnimizi hâkimiyeti altına almış etiketler, önyargılar ve zanlarla, gözümüzün önünde olup biten olayları çarpıtabiliyor, anlamları üzerinde düşünmüyor, yok sayıyor ve hatta tamamen gör(e)meyebiliyoruz. Bu gerçekliği çarpıtma filtreleri arasında en etkili olanı kuşkusuz inançlarımız. Nereden geldiği belli olmayan, çoğu deneyim ve akıl yürütmeye dayanmayan, sınanmamış birçok inançla doludur zihinlerimiz. Ama bu "boş" inançlar, etrafımızdaki gerçeği çok başarılı bir biçimde çarpıtır ve bizi gözümüzün önündekileri göremez hale getirebilir.
19. yüzyıla ait bir efsaneye göre, Gerçek ve Yalan bir gün karşılaşırlar. Yalan, Gerçek'e: "Bugün muhteşem bir gün!" der. Gerçek, gökyüzüne bakıp iç çeker çünkü gün gerçekten de çok güzeldir. Birlikte biraz zaman geçirirler. Derken bir kuyuya varırlar. Yalan, Gerçek'e: Su çok güzel, haydi birlikte yıkanalım" der. Gerçek biraz şüphelidir; suyu kontrol eder ve gerçekten de çok güzel olduğunu fark eder. Bunun üzerine ikisi de kıyafetlerini çıkartıp yıkanmaya başlarlar. Aniden, Yalan sudan çıkar, Gerçek'in kıyafetlerini giyer ve hızla kaçar. Gerçek, kuyudan çıkar; elbiselerini bulamayınca bir hayli öfkelenir. Yalan'ı bulmak ve elbiselerini geri almak için her yere koşar. Bu sırada Gerçek'i çıplak biçimde oradan oraya koşarken gören Dünya, bakışlarını küçümseme ve öfke ile geri çevirir ve onu görmek istemez. Zavallı Gerçek, çaresizlik içinde kuyuya geri döner. Artık sonsuza dek saklanacak ve ortadan kaybolacaktır çünkü çıplaklığından çok utanmaktadır. Yalan ise o gün bugündür dünyayı dolaşmakta, Gerçek gibi giyinip toplumun ihtiyaçlarına karşılık vermektedir. Çünkü Dünya, hiçbir şekilde Çıplak Gerçek ile karşılaşmak istemez.
3,171 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.