Osmanlı özellikle son zamanlarında tam da Akif'in
ve birçok aydının istediği gibi Batı'nın bilimini, tekniğini almaya
çalışmış, ama başaramamıştır. Evet, son zamanlarda Batı'nın bilimi, tekniği; demiryolu, tramvayı, otomobili,makinesi, fabrikası,
havagazı, elektriği vb. çok sınırlı da olsa Osmanlı'ya gelmiştir,
ancak bütün bu maddi uygarlık ürünleri, o ürünleri yapan Batılılar
tarafından getirilmiş ve yine onlar tarafından kullanılmıştır.
Osmanlılar bir türlü Batı'nın bu tür bilimsel ve teknik, maddi
uygarlık ürünlerini veya benzerlerini yapmayı, kullanmayı başaramamıştır.
Böylece "Batı'nın sadece bilimini, tekniğini alalım"
tezi çökmüştür. Çünkü Batı'nın biliminin, tekniğinin arkasında
binlerce yıllık uygarlık birikimi ve yüzlerce yıllık bir Aydınlanma
Devrimi yatmaktadır. İşte Akif ve diğer Osmanlı aydınlarının
bir türlü görmedikleri veya görüp de kabul etmek istemedikleri
bu gerçeği Atatürk görmüş ve kabul etmiştir.
Akif, Berlin'de gözlerini kamaştıranın aslında Hint'ten, Çin'den, Sümer'den, Hitit'ten, Maya'dan, Arap'tan, İran'dan, Yunan'dan, Bizans'tan, Roma'dan süzülüp gelen binlerce yıllık birikimin 400, 500 yıllık Aydınlanma Devrimi'yle yoğrulması olduğunu görememiştir.
Dahası Akif, Berlin'de gözlerini kamaştıran şeyin her türlü zincirlerini kırıp özgürleşen "akıl" olduğunu görememiştir.