353 syf.
8/10 puan verdi
·
Read in 24 days
Mina Hanım dopdolu yaşamını siyasetten, tanıştığı önemli insanlara kadar anılarını anlatmış. Atatürk'le dans eden Tam solcu Fransızca İngilizce bilen Şefika kızı Falı Rıfkı Atay'ın üvey kızı Halide Edip'in torunu gibiymiş Yahya Kemal'den Aziz Nesin'e, Ahmet Haşim ve Oğuz Atay, Abidin-Arif Dino daha bir çok kişi anılarından var dolu dizgin geçirmiş....
Bir Dinozorun Anıları
Bir Dinozorun AnılarıMina Urgan · Yapı Kredi Yayınları · 202211.5k okunma
Haşim geçimsiz bir insandı. En yakınlarını, örneğin kardeşi saydığı annemi bile çekiştirirdi, üstelik bana çekiştirirdi. "Sen, anan gibi olmayacaksın" derdi. "Anan baş meraklısı değil, saç meraklısıdır. Önce siyah kıvırcık saç - senin baban. Ölmeseydi, boşanırlardı nasıl olsa. Sonra sarı kıvırcık saç - Falih Rıfkı. Ondan da boşandı işte! Sen anan gibi saç meraklısı değil, baş meraklısı olacaksın" derdi. Haşim'in kendi saçları erken dökülmüştü. Ne siyah kıvırcık saçı, ne de sarı kıvırcık saçı vardı. Baş ka erkeklerin kel oldukları halde kadınlar tarafından beğenildiğini görünce "kellik yalnız benim başımda belâdır" der mektuplarından birinde. Haşim, benim edebiyat alanında iyi yetişmeme özen gösterirdi. Örneğin Türk edebiyatı öğretmenimiz Faruk Nafiz Çamlıbel'in, "Merdiven" şiirinin yaşamı simgelediğini ileri sürdüğünü ona aktarınca, Haşim, "rezalet! Bu adam, alegoriyle sembolu birbirine karıştırıyor!" diyerek öfkelendi. Alegorinin bir tek şeyi, oysa sembolün birçok şeyi birden temsil ettiğini ondan öğrendim. Şiirinin yaşamı simgelediği gibi, aşkı, ölümü, idealizmi ve daha başka kavramları da simgeleyebileceğini anlattı. İsteğim üzerine, bana bu konuda iki sayfalık bir metin dikte etti. Ben de o metni sınıfta yüksek sesle okuyunca, zavallı Faruk Nafiz biraz bozulur gibi oldu.
Reklam
Yeni kuşak, yani şimdi kırkında olanlar bir yana, çağımın ünlü yazarlarından çoğunu yakından tanıdım. Onların arasında Ahmet Haşim gibi bir insan göremedim. Oscar Wilde, yazılarına ancak yeteneğini, asıl dehâsını yaşamına koyduğunu söyler. Ahmet Haşim'in de şiirlerine sadece yeteneğini, asıl dehasını kişiliğine koyduğunu söyleyebiliriz. Böyle bir şey diyebilmek için de, onu şahsen tanımış olmak gerekir. 1933'te öldüğü sırada yetişkin bir kız olduğum için, onun olağanüstü kişiliğini anlayacak yaştaydım.
Halide Edip'in erkeklere egemen olmak hırsının nereden kaynaklandığı konusunda da benim bir yorumum var. Halide Hanımla kadın kadına konuşurken söylediklerine dayanıyor bu yorum: Halide Hanım gençken sevdiği erkekten, yani ilk eşi Salih Zeki'den, ağır bir darbe yemişti. Bana şöyle demişti bir gün: "Halide Edip, şu adamla sevişti, bu adamla sevişti diye birtakım laflar duyacaksın. Bunların hepsi yalan. Ben bir tek erkeği sevdim ömrüm boyunca. O tek erkek de altı ay sonra benden bıktı. Beni aldatmaya başladı. Her şeyi biliyordum. Her şeye razıydım. Yeter ki onu görebileyim, ona dokunabileyim. (Bunu söylerken, elini bana doğru uzatmış, bana dokunmuştu. Tutkusunun çıplaklığı karşısında fena sarsılmıştım.) Ancak ikinci bir kadınla nikâh kıymaya kalkınca, boşanmaya karar verdim. Bunu gururumdan yaptığımı sanma. Ama iki oğlum vardı. Analığım ağır bastı. İki küçük erkek çocuğun bu kadar çirkin bir durumu, babalarının aynı evde iki kadınla birden yaşadığını görmelerine katlanamadım; boşandım." Sözünü kesti, bir an durdu. Sonra "öleceğimi sandım. Ama insan kolay kolay ölemiyor" diye ekledi buruk bir alaycılıkla.
Beni korumasının en güzel örneğini Tan gazetesinin matbaasını yıktıkları gün gördüm. O gün, kalabalık bir faşist grubu, o sırada Fındıklı'da, Güzel Sanatlar Akademisine bitişik olan bizim Fakülteye de saldırdı. Başta Prof. Sadrettin Celal olmak üzere, solcuların hepsini öldürmekti amaçları. Ben de ne yapacakları merakı içinde etrafta koşuşup duruyordum. Halide Hanım beni buldu. "Sana söyleyeceğim bir şey var" diyerek, kendi odasına götürdü. Kapıyı açtı, beni boş odaya itti ve kapıyı üstüme kilitledi. Patırtıları gürültüleri, öğrenci kızların korku çığlıklarını ve ülkücü gençliğin kurt ulumalarını dinleyerek, o odada saatlerce kapalı kaldım. Akşam altıda, saldırganlar çekilip gürültüler kesilince, Halide Edip kapıyı açtı. Beni kolumdan sıkı sıkı tutup, aşağıya indirdi. Çağırdığı taksi kapıda hazırdı. Beni o taksinin içine itti, yanıma oturdu. Hayat apartmanının altı kat merdivenini, kolumu hâlâ sıkı sıkı tutarak çıktı. Kapıyı açan anneme, "Şefika, eğer bu kız bu gece evden çıkarsa, seni mahvederim" dedi. İçeriye girmeyi reddederek, merdivenleri indi.
Halide Hanım İngilizceyi çok iyi biliyordu ama gerekli eğitimi görmediği için, İngiliz edebiyatını bilmiyordu. Ben Türkçeyi iyi bildiğim halde, Türk edebiyatını öğretmeye yetkili olmadığım gibi, da İngiliz edebiyatını öğretmeye yetkili değildi. Vaktiyle yazılmış bir tek İngiliz edebiyatı tarihinden yararlanarak, dersler veriyor, hatta kitaplar
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.