TANYA, MİŞA, LENA VE RİNAT: ŞİMDİ NEREDELER?
Gerçekten de, şu anda bizler neredeyiz? Çoğumuzun güvenebileceğimiz sürekli bir işe ve ücrete sahip olduğu SSCBde yaşamış olan, yarının getirecekleri konusunda sınırsız ve sarsılmaz bir güven duygusu içinde yaşamış olan bizler. Hasta olduğumuzda bizi tedavi edecek doktorların ve bizleri eğitecek
rastgeleerisimlibellek.blogspot.com/2020/11/germina...
Hayatı boyunca çalıştığı yerlerde direnişçi bir profil çizmesine rağmen çok az hakkını arayan işçi bir babanın kızıyım.
Bir polise, sırf rütbesinden ötürü beklediği o imtiyazı sağlamadığı için, depremden sonra tutunduğu o işten istifa etti mesela.
Öğle yemeği saatini kısaltsak,
“Sahip olma isteği onlarda hastalık olmuş. Bu insanlar, zenginlerin bozabileceği ama yoksulların bozamayacağı birçok kural koymuşlar.”
Kızılderililerin mitolojine merak saldığım bir dönemde bu kitabı alıp okumuştum. Kitap konu itibariyle iki bölüme ayrılıyor: Tarih ve Felsefe. Kızılderililer, şimdi bile gördükleri zulümlerin halı altına itildiği ve duyarlı olduğunu iddia eden toplulukların hala reddettiği bir halk. Tarihlerini okurken insan hem üzülüyor hem de böyle bir halk karşısında hayranlık duymadan edemiyor. Alçak gönüllülüklerinin ve yaşama şekillerindeki sadeliğin insanlara fazla geldiği açık; öyle ki yıldan yıla nasıl da sömürüldüklerini okurken de görebiliyoruz. Şans verilseydi dünyayı daha bir yer haline getirebilecek pek çok insan gibi onlar da yitip giden bir halk. Düşünceleri ve bakış açılarının özellikle İslamiyet öncesi Türk kültürüyle ne kadar da kesiştiğini fark etmemek imkânsız. Tıpkı Türk mitolojisinde olduğu gibi onlar da doğaya ve evrene fazlasıyla anlam yüklüyor, hatta tapıyorlar. Yaşayış biçimlerini okumak huzur vericiydi. Öte yandan, tam olarak umduğumu bulduğum söylenemez. Bana kalırsa bunun nedeni çevirinin akıcı olmaması ve tarih kısımlarının da işlenişinin sıkıcı olmasıydı. Eğer siz de Kızılderililer hakkında bilgi sahibi olmak istiyorsanız, bunun için daha farklı kitaplar araştırabilirsiniz.
...Kral Bir de ne görsün, tekmili hasta, kör, topal kambur bu adamların. Nedendir, diyor, eh diyorlar, yoksulluktan. Senin kral hiç düşünmemiş bu derece yoksul olunabileceğini... Şaşıyor. Yoksulluk da az buz değil hani, millet boy atamıyor sözün gelişi cüce kalıyor bunun üzerine ne yapsın kraldır buyuruyor, bu yoksullar için elimizden geleni ardımıza koymamalıyız. Çevresindekiler her zamanki gibi Evet efendim sepet efendim de geçiştirirler işi. Yine her zamanki gibi kıllarını bile kıpırdatmazlar. Her zamanki gibi kalır her şey, sonra yoksulluk sonra hastalık, pislik paçadan akıyor ya hadi sürgün yeri olarak kullanalım burasını derler herzamanki zamanki gibi ve öyle de yaparlar..
"Hayır, hayır! Hiç kimse bana Gönlümün sultanını, aşkını yüreğime gizlediğim Dulcinea'yı unutturamaz. Ey gönlümün sultanı, büyücüler seni hangi kılığa sokarlarsa soksunlar, benimsin, ben de seninim."