Millî diller, millî mizac ve ahlâkla o kadar alakâlıdır ki terbiyesiz veyâ terbiyesini kaybetmiş bir dil, onu konuşan insanları da terbiyeden mahrum hallere koyabilir. Küfür söylemeğe alışmış insanlar gibi, sert söylemeğe alışmışlar da (onları buna alıştıranlar gibi) ıslâh edilemezler.
Sayfa 256Kitabı okudu
Şu fani dünya saadetleri içinde hiçbir şey, aziz Türk çocuklarına Türk dilini öğretmek kadar "güzel hizmet" değildir.
Reklam
Öztürkçecilik, arı Türkçecilik gibi sloganlardan bir kızıl perde hesâbına istifâde ediliyordu. Bu perdenin arkasında milletimizin önce dilini, sonra dinini yıkmak isteyen menfûr emel gizleniyordu.
Sayfa 184Kitabı okudu
Burada söylenecek ve kulaklarda küpe olması istenecek söz şudur: Türk milletini içinden yıkmak isteyenler onun önce dilini ve arkasından dinini devirmek yolundadırlar. Onun, târihteki en büyük zaferlerini, bu iki asîl kaynağa bağlı oluşla kazandığını da, onlar, çok iyi bilirler. Yıkmak isteyişlerinin asıl sebebi, esâsen budur.
Sayfa 187Kitabı okudu
''Gül mü zîbâdır letâfetdê ya ruhsârın senin Lâle mî hoşdur tarâvetdê ya dîdârın senin Nergis-î ra'nâ mı yeğdir yâ senin êlâ gözün Sünbül-î zîbâ mı yeğ yâ zülf-i mekkârın senin,, Şâir Ahmedî, sevgilisine der ki: 《İnce, lâtîf ve şeffaf güzellikte gül mü daha alımlı'dır, yoksa senin gülrengi yanakların mı? Ter ü tâze güzellikte lâle mi daha hoş'dur yoksa senin yüzünün güzelliği mi? Renkli güzellik bakımından nergis çiçeği mi, yoksa senin elâ gözlerin mi; gösterişli güzellikte ise sünbül çiçeği mi yoksa senin aldatıcı, oyun edici saçların mı daha güzeldir?》
Sayfa 158 - 1986 baskısıKitabı okudu
Güzelliği ve güzel'den anlamayı kaybetmek gibi...
Dil'in fakirleşmesi ve bize şiddetle küsmesi yüzünden, daha büyük ve daha hayatî kayıplarımız oluyor. Güzelliği ve güzel'den anlamayı kaybetmek gibi...
Sayfa 162Kitabı okudu
Reklam
Hakîm Senâ'î, ''Göğe yükselmek, tek kelime ile, yükselmek için, iyi davranışlardan ve çalışmadan daha iyi merdiven yoktur.,,
Sayfa 142Kitabı okudu
Alman şâiri Goethe'nin dediği gibi: “Bir dilin kudreti, kendine, yabancı olan şeyleri atmakta değil, onları yutup hazmetmekte gösterir.”
Türkçe
"Alay", Osmanlı - Türk ordusunda 4 tabur piyade ya da 5 bölük süvariden meydana gelmiş askeri birlik de­mekti. Bu birliğin kumandanına "miralay" denmesi de bundandı. Orduda "piyade alayı, süvari alayı, topçu ala­yı, jandarma alayı" gibi birlikler olur; "alay imamı'', "alay katibi", "alay beyi", "alay çavuşu" gibi unvanlar yaşardı. Bu alaylara verilen sancaklara "alay sancağı" denir, tören günlerinde "donanma"yı süsleyen renk renk bayraklara da aynı ad verilirdi.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.