Erich Fromm, “Sevme Sanatı” isimli kitabında şöyle der; ”bir insana kendi kendime yetemediğim için bağlıysam, o kişi ancak bir can simidi olabilir, aradaki bağın sevgiyle hiçbir ilgisi yoktur. Mantığa aykırı görünse de yalnız kalabilme becerisi, sevme becerisinin koşuludur.”
İlk günah, insanı, yozlaştırmak şöyle dursun, özgürleştirmişti, tarihin başlangıcıydı. İnsan,kendi gücüne güvenmeyi öğrenmek ve tam anlamıyla bir insan olmak için Cennet Bahçesi’ni terk etmeliydi.
İlk bağlar insanın eksiksiz insansal gelişmesini köstekler; başka deyişle, özgür, kendi geleceğini kendi tayin eden, üretken bir birey olarak gelişme yolunu tıkarlar. Bu, doğayla özdeşleşmenin bir yönüdür gerçi ama bir başka yönü daha vardır. Doğayla, klanla, dinle bu özdeşlik, bireye güven duygusu verir. İçinde kesinlikle bir
yeri olan, oluşması tamamlanmış bir bütünün içinde kök salmıştır, bu bütüne aittir. Açlık çekebilir, baskı altında bulunabilir, ama acıların en kötüsünü, -tümden yalnızlık ve kuşku
duygularını- yaşamaz.
Bir insana kendi kendime yetemediğim için
bağlıysam, o kişi ancak bir can simidi olabilir.
aradaki bağın sevgiyle hiçbir ilgisi yoktur. Mantığa aykırı görünse de yalnız kalabilme becerisi, sevme becerisinin koşuludur.
Başarı, itibar, para, güç, hemen hemen tüm enerjimizi bunları nasıl elde edeceğimizi öğrenmeye harcarız. Sevmeyi öğrenmeye ise verecek hiçbir şeyimiz kalmaz.