Nasrettin Hoca’nın canı çıkmak üzere, sırt üstü yatıyor.Karısı da başucunda kuran okuyor. Ölüm iyiliği denen bir şey var, denir.
Allah bunun gizli kapaklı bir söyleyeceği varsa söylesin diye, canını almadan önce kısa bir süre eski sağlam haline döndürürmüş.
Hoca gözünü açmış, Karısına “git garı saçlarını tara, hazırlan, ilk gün giydiğin gelinliği giy de gel” demiş.
Kadın da Hocanın son isteği diye, sebebini sormadan gitmiş, giyinmiş gelmiş.
Sonra Hoca’ya “Hocam biraz sonra Azrail’in geleceğini sende biliyorsun ben de neden giyinmemi istedin” diye sormuş.
Hoca da “evet, Azrail’in az sonra geleceğini biliyorum da, gelince belki seni beğenir alır gider, ben de dünya da yaşarım” demiş.
İnsanların çoğu, bindiği eşeği unutup da kayboldu sanarak pazarda eşek arayan Nasrettin Hoca'ya benzerler. Onlar da, mutluluğun kendi içlerinde olduğunu unutarak, onu barlarda, kahvelerde ve eğlencelerde ararlar. Sen bu hataya düşme ve inan ki, başarının sırrı gibi, mutluluk kuşu da kendi içimizde ve içimizin en orjinal ve insanî bir güç kaynağı olan irademizin altından kafesi içindedir. Mutluluk; define gibi bir tesadüf kazması darbesiyle bulunuveren bir nimet değildir. O ne şanstır, ne mirastır, ne piyangodur, ne mevkidir ne de servettir. Mutluluk, gayretle ve irademizin kuvvetiyle ele geçirebileceğimiz bir kaledir.
Ahi Evran (Nasrettin Hoca), asıl adı Muhammed Celaleddin olan ve sizin Mevlana dediğiniz kanı bozuk, soyu düzükle kesinlikle anlaşamazdı ve büyük fikir ayrılığı yaşarlardı. Hatta Ahi Evran'ın baş düşmanıdır Celaleddin (Mevlana).Ahi Evran kimdi peki ?
Horosanda dünyaya gelmiş Türkmen pir ve şeyhtir. Anadolu'nun vatan olmasında,insanların
Parayı Lidyalılar,
İlk senedi Tapınakçılar,
Vergiyi Sümerler,
Verginin vergisini de biz Türkler icat ettik.
Bi' de yoğurdu ilk biz mayaladık.
Göle maya çalan ilk insanda sanırım Nasrettin Hoca
Ruh'u şad olsun.
Gece gece rahmet istedi sanırım.
Fakat Mevlâna'ya muhalif olanlar arasında biri vardır ki, Mevlâna onu kendisinin baş düşmanı olarak görmektedir. Bu baş düşmanını "Mesnevi"de hiç adıyla anmamıştır. Onu Dabbag (Derici), Mar-gir (Yılancı), Hace(Hoca), Danişmend (Bilge kişi), Lala (Şeh-zade muallimi), Nasuh (Nasihatcı), Ahi(Feta) gibi meslek bildiren sözlerle ve daha çok da Cuha (Hocacık), İblis (Şeytan), Muhannes (Eşcinsel), Pelid (Çirkef), Mar ve Ejder (yılan), Kundeh (Pes-paye) Bed-huy (Kötü huylu), Köse ve Hadım gibi aşağılayıcı, tahkir ve tezyif edici sözlerle anmıştır.
"Bugün 16 Kasım 1980.
Saat on altı kırk iki.
Sayın dinleyiciler, burası Radyo Şarampol!"
İlk aşkınızı hatırlıyor musunuz?
İlk gençlik heyecanlarınızı,
Lise yıllarınızı, ilk kopya denemelerinizi,
Asla bitmeyecek dediğiniz dostlukları,
Dikiş makinesi seslerini,
Mektuplaşmaları,
Defter kenarına yapılan süslemeleri,
Radyo yayınlarını,