Ali Fuad, o devirde Batı kültürünün okul sıralarından verildiği en itibârdaki liselerinden, yalnızca Fransızca öğrenim yapan Saint Joseph’de lise tahsilini temamlamış ve Harbiye'ye imtihanla girmiştir. Okul, derslerine başlıyalı iki ayı geçmiştir. Yıl 1899’dur. Ders Nazırı Binbaşı Refik Bey, babası İsmail Fazıl Paşayı, Harbiyedeki öğretmenliği yıllarından tanımaktadır. Ali Fuad’a lâyık bir arkadaş arar ve Mustafa Kemal’i seçer. Der ki:
"- Mustafa Kemal Efendi, sizden birkaç ay önce Manastır Askerî Lisesinden geldi. Çalışkan, halûk ve zeki bir arkadaşımızdır. Onunla iyi anlaş".
Ali Fuad Paşa bu sahneyi "Sınıf Arkadaşım Atatürk" kitabında (sahife 1-2 ve 13-14) şöyle anlatır:
"-Kısa bir süre sonra odaya onyedi-onsekiz yaşlarında sarı saçlı, parlak mavi gözlü, sarı bıyıklı, pembe yanaklı, zayıfça bir genç girdi. Giydiği şık Harbiye elbisesi mevzûn vücuduna pek yakışmıştı.
O ânda kendisini sevmiştim. Her hâliyle samimî ve yürektendi.
Dershanemiz birinci katta ve Nişantaşı istikametindeydi.
Önünde Zâdegân Daireleri denilen ve Saraydan gönderilen ayrıcalıklı öğrencilere ait bölüm olduğu için az ışık alıyordu.
Mustafa Kemal bana yerimi gösterirken: “-Dershanemiz biraz karanlık, fakat yüreğimiz aydınlıktır" dedi. Böylece onunla ilk cümlesinde bile ayrı manâ olan bir hava içinde tanıştık."
Bu vasiyeti yazmak nerden aklıma geldi bilmiyorum. Muhammed Dürre'nin okul yolunda terör devleti israil askerleri tarafından haince öldürülmesinden sonra, korkup okuldan almıştı annem beni, o günden beri hiç birşey yazmadım. Oysa okula gitmeyi, okuyup pilot olmayı o kadar çok istiyordumki! .. Okulu bıraktıktan ve göğümüzü annemin 'duman
yaşım 11-12 ilk defa okul nöbetçisi olmuştum. yanındaki arkadasım da okulun çalışkanı, zengin aile çocuğu.
o gün öğle yemeğine annem saklama kabına dünden kalan makarna ve biraz yoğurt koymuştu. arkadaşım öğle vakti bakkala gidip bir sürü şey aldı. onun yanında makarnayı çıkaramadım, çok utandım. sonra o sınıf defterlerini toplamak için gittiğinde lavaboya gidip makarnayı orda ağlayarak yedim.
o günü unutmam asla, çünkü hayat bana hep böyle hissettirdi
Mustafa Kemal ile beraber geçirdiğimiz, okul ve genç subaylık hâtıraları burada sona ermektedir.
Başımızdan siyaset fırtınaları ve aramızdan kara kedilerin geçtiği oldu. Fakat dostluğumuz asla bozulmadı. Ölünceye kadar iki yakın arkadaş olarak kaldık. Ben bu arkadaşlıktan daima gurur ve iftihar duydum.
Sevgili sınıf arkadaşım, muazzez kardeşim Atatürk, nûr içinde yat.
Sayfa 159 - İnkılap ve Aka kitabevleriKitabı okudu
Selamün aleyküm değerli okurlar Wattpad e yazdığım kitabı sizler de okuyun diye buraya yazdım kitap değil bu hayatınıza bir nebze de olsa dokunmak için böyle bir kitap yazdım okuyup değerli yorumlarınızı bekliyorum değerli vaktinizi ayırdığınız için teşekkür ediyorum ☺️
BİR ENGELLİNİN EVLİLİK HAYATI
Her sağlıklı birey gibi engelli
Sıniftan biricik arkadasim sena okul sergisinde nobetcilik yaparken once göğüs kafesimin altına vurdu(nefessiz kaldim ve bir ders falan yerimden kalkamadim) sonra da sakalasirken bacagima vurdu bu sefer de yuruyemez hale geldim (bacagimi bukunce aciyodu) serefsiz yuzunden yüruyemedim got gibi kaldim (hesabi yok yarin acicak acinca lincliyoruz)
«Birçok tutucu kişi, kendilerinin inançlarını ispat etmeleri gerektiğini değil, şüphe edenlerin kabul edilmiş olan inançları çürütmesi gerektiğini anlatır. Bu elbette bir hatadır. Eğer ben Dünya ile Mars arasından geçen ve merkezi Güneş olan eliptik bir yörüngede dönen bir Çin demliği bulunduğunu öne sürseydim ve bu demliğin en güçlü
Ayağını Yitiren Ayakkabı, bizim Turgut Akça'nın "kitaplılar" arasına giriş yaptığı ilk eseri.
855 Turgut Akça... Bizim Bafra İmam Hatip'ten... Hani şu genellikle en arka sıralarda oturan, sürekli gülümsüyormuş gibi bir yüze sahip, kırmızı yanaklı Turgut...
Sınıfın en çalışkanlarından hani...
Ve, en az konuşanlarından...