Çünkü ben, hem kepazeyim hem muhteşem
Sayfa 11 - Can yayınlarıKitabı okudu
ve kendime karşı bir görevim var: herkesin duymaktan hoşlanacağı şeyleri değil, kafamı kurcalayan neyse onu anlatmak.
Sayfa 7 - Can yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Bugünlerde aşk var mı diye bazı sorularla karşılaşıyorum. Bir örnek vermiştim, gençler kolay anlasın diye: Adam İstanbul'da, Pendik'te bir yerde oturuyor. Tuttuğu takım Avrupa Yakası'nda, epey uzakta. İki saatten uzun süren bir yolculukla, kış gününde, binbir meşakkatle stadyuma intikal ediyor dar gelirli bu taraftar dostum. İki saat bekleyip tir tir titreyerek bir bilet tedarik ediyor. Normal yolla bulamazsa karaborsadan... Stadyumdaki en az iki saat süren feryat, figan ve titreyişten sonra bir o kadar daha meşakkatle evine dönüyor. Doksan dakika zarfında olup biten her şeyi altı gün boyunca karşılaştığı herkesle anbean mütalaa ediyor, değerlendiriyor. Her gün kırk, elli, altmış sayfalık bir spor gazetesi okuyarak bilgilerini taze tutuyor. Öbür haftaçoluğu çocuğu unutup deplasmanda oynayacak takımının peşinden başka şehre gidiyor, meşakkate katlanıyor. Bir iki hafta değil, beş on yıl değil, ömür boyu. Böyle bir tutkunun zebunu oluyor. Aşk bu değilse nedir? Düpedüz aşk işte! Fakat aşkın neye yöneldiğini sorgulamak, merak etmek la- zım. Çünkü insan, sevdiğinden kıymet alır.
İsyancı Arapların Sabotaja Uğrayan Hicazdaki Osmanlı Trenini Yağmalaması
İkinci topun arkasındaki Şerarlı çocuk Muşekref, çatışmanın bittiğini gördü, bir çığlıkla silahını bir kenara fırlattı ve vahşi hayvanlar gibi vagonları parçalayıp yağmalamaya başlayan diğerlerine katılmak için tüfeğiyle hızla aşağıya indi. Yağma, hemen hemen on dakika sürmüştü.
Sayfa 158Kitabı okudu
Laura Potter −onları oraya getiren “acil iş” ne olursa olsun bekleme zorunluluğuna verip veriştiren− “her kaybolan saniyeye sövüp sayan tez canlı, huysuz, kızgın suratlı insanlar” bulacağını umarak, her çeşit bekleme salonuna ilişkin yaratıcı araştırmasına girişmişti.5 “Anlık tatmin tutkumuz”yüzünden, birçoğumuzun “bekleme yetisini de kaybettiğini” düşünüyordu: “Bekleme”nin kirli bir kelime haline geldiği bir çağda yaşıyoruz. Giderek herhangi bir şey için bekleme zorunluluğunu (olabildiğince) yitirdik ve yeni, favori sıfatımız “hemen” oldu. Artık bir tencere pirinci kaynatmak için on iki dakika bile ayıramıyoruz, bu yüzden zaman kazandırıcı, iki dakikada pişiren mikrodalga modeli yaratıldı. Bay veya Bayan Doğru’nun ortaya çıkmasını bekleyerek canımızı sıkamayız, bu yüzden flörtlere hız veriyoruz… Görünen o ki, zamanla yarıştığımız yaşamlarımızda, yirmi birinci yüzyıl İngilizlerinin artık hiçbir şeyi beklemeye vakti yok.
Bu dünya zıtlıklar alemiydi bir bakıma.Ekşi ile tatlının birbirinin içine saklanabilmesi gibi ,her akıllı insanın içinde bir delilik kalıntısı vardı ve her deliliğin derinliklerinde de bir aklıselim tohumu ışıldıyordu .
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.