Kaza ânı oldukça önemlidir: Çarpışma adeta ihlalci
eyleme (cinsel ya da toplumsal) bir ceza olarak tam
da cinsel eylemin peşisıra meydana gelir. Daha kesin
söylemek gerekirse, çarpışma Rose’un New York’taki
eski hayatını terk edeceğini ve Jack’le birlikte olacağını söylediğinde meydana gelir. Tabii ki bu söylenen, gerçekten bir facia ve büyük bir hayal kırıklığı
olabilirdi. Rose gerçekten Jack’le ilelebet mutlu,
doğru düzgün bir evi ve serveti olmayan bir derbeder
gibi yaşayabilir miydi? Dolayısıyla buzdağı sanki çok
daha büyük bir faciayı önlemek, iki sevgilinin mutlu
olm aları fakat sonra birlikteliklerinin çöktüğünü
görüp hayal kırıklığına uğramalarını önlemek için
gemiye çarpmıştı. İşte bu, Hollywood’un en çıplak
halidir: Facia (buzdağının gemiye çarpm ası) bir çift
yaratmanın çıkmazına Gerçek’in cevabı olarak tekrar
anlam kazanmıştır. Filmin anlam ının işaret ettiği
nihai yorumbilgisel çerçeve, bir heteroseksüel aşkın
yaratılmasıdır.
Önce, tüm gördüğümüz bir boşluktan ibarettir; sonsuz karanlık bir gökyüzü, evrenin meşum ve
dipsiz kuyusu, uzayın koordinatlarını bildiren soyut
noktalar olarak sağa sola saçılmış parıldayan yıldızlar,
sanal nesneler; derken birdenbire adeta stereofonik
bir sistemden, sanki derinlerimizdeki arka fondan
gelen olağanüstü bir ses işitiriz. Bu ses, sesin kaynağı
olan görsel bir nesneyle buluşur; Titanik’in uzaydaki
emsali, devasa bir uzay gemisi ekran gerçekliğinin
çerçevesinden muzaffer bir edayla içeri girer. Bu
nesne-Şey’in gerçekliğe fırlatılan bir parçamız olarak
sunulduğu aşikârdır. Devasa Şey’in sahneye davetsiz
girmesi ferahlık getirir ve adeta boşluk korkusunu,
evrenin sonsuz boşluğuna gözümüzü dikip bakmanın
yarattığı endişeyi ortadan kaldırır. Peki, gerçek tesiri
bunun tam aksi yönde ise? Hiçbir şey beklemediğimiz
anda davetsizce çıkagelen devasa Gerçek’in dehşetiyle baş başa kalırsak?
2003’te Rumsfeld biraz amatörce, bilinen ve bilinmeyen
arasındaki ilişki hakkında felsefe yapmaya girişti: ‘Bilinen
bilinenler vardır. Bunlar bildiğimizi bildiğimiz şeylerdir.
Bilinen bilinmeyenler vardır. Yani, bazı şeyler vardır ki
bilmediğimizi biliriz. Fakat bilinmeyen bilinmeyenler de
vardır. Bunlar bazı şeyler ki bilmediğimizi bilmeyiz.’ Onun
eklemeyi unuttuğu önemli bir dördüncü tanım var: ‘bilinmeyen bilinenler’, bildiğimizi bilmediğimiz şeyler ki bu
tam anlamıyla Freudcu bilinçdışıdır...