“Bizim toplumumuz, insanları bu türlü harcamak için örgütlenmiştir. İşitmişsinizdir elbette, Brezilya ırmaklarında minicik balıklar varmış, dikkatsiz bir yüzücü buldular mı, binlercesi birden saldırıp, birkaç saniye içinde, hızla, minicik lokmalar kopararak zavallıyı yer, bitirir, tertemiz iskeletini bırakırlarmış. İşte onların örgütlenmesi de öyle. ‘Temiz hayat ister misiniz?’ Herkes gibi siz de, evet dersiniz. Nasıl hayır denir? ‘Pekiyi derler, sizi temizleyeceğiz. İşte size bir iş, bir aile, düzenli eğlenceler.’ Ve minicik dişler etinizi kemirmeye başlar, kemiğinize dek. Ama haksızlık etmeyelim. Onların düzeni demek doğru değil. Bizim düzenimiz bu: Kim kimi temizlerse…”
iki kişinin ne cesaretle birbirlerine sarılabildiklerine şaşar… Sonra, umutsuzluğun gücüyle birbirlerini kucakladıkları kararını verir. Ama bunun da, boşuna olduğunu, çünkü her biri kendi sınırlarına çekilmiş iki ayrı vücudun bulunduğunu düşünür. Her birinin ötekine umut bağlayarak birbirlerine sarılmalarından ne sonuç alabileceklerini anlayamaz bir türlü…
Kökten kopuş olgusu, her geçen gün biraz daha şiddetle yaşanmaya, duyumsanmaya başlanmakta, göç süreci -artık- sürekli örselenmiş bir yaşantıya dönüşmekte, kişilik, sürekli olarak bir krizin içine girebilmektedir.
Uzun sürmüş hemen hemen tüm göç olaylarında az ya da çok bir ruhsal bunalım durumu görmek sözkonusu olabilmekte; zaman zaman ortaya çıkan bir varoluş krizi çeşitli boyutlarıyla yaşanabilmektedir
Her gün, yeniden ve yeniden verilen kararlara göre: ''.En kısa zamanda, ömürlerinin kalan bölümünün sakin ve mutlu olarak geçirilebilecegi bir yere yerleşilecektir
insanlar, kendilerini, giderek, her kes tarafından denetlendikleri , gözlendikleri biçiminde paronoid ögelerle dolu, gerilimli bir ortamda, bir tür tiyatro sahnesinde bulunduklarını düşün meye başlamaktadırlar
göç olgusu, insanların, temel güvenlik duygularını artbrmaz; tersine azaltır; ve hatta, çok kez, panik türü korkular oluşturabilecek tarzda sıfıra indirebilir. Kimlik krizlerine neden olabilir