Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İnsanın zaman zaman yaraları ile tuhaf bir ilişkisi oluyor: Bitsin istiyoruz, kabuk bağlıyor mesela fakat kaşımaya devam ediyoruz. Bilerek. Ne tuhaf. Afşar Timuçin, "İyileşen yaraya ikide bir dokunmanın ne anlamı var?" diye bu yüzden sitem eder. Bu eziyeti ne kendimize ne bir başkasına yapmalı sevgili okur. Yaralar yaşandığıyla kalmalı.
Bu kalabalık ne fena. Bu sokaklar bu suratı asık adamlar, isteksizce işine, okuluna, vesaireye gidenler, etrafta büsbütün çirkin binalar, mutsuz herkes, korkunç bir manzara. Sonra bir sessizlik hasreti içimizde, bu gürültü ne fena. Baran'ın dediği gibi: "Bir insan susunca, sesi içinde dolaşmaya başlıyordu. İyice yayılıyordu. Sonunda
Reklam
Yıllar beni değiştirdi görsen zor tanırsın
36 lık filmi çıkarır bakarsın eski tip makinadan, aydınlık bir kaynağa doğru kaldırıp o çekilmiş olan küçük küçük resimlere zor seçilse de bakarsın ya hani. Üzerinden yıllar geçince anılarına da öyle bakarsın. Zor seçilirler ama ordadırlar vardırlar...
Aylar, yıllar geçip gidiyor Hatta mevsimler geçip gidiyor Fakat bende mevsim sonbahar Bendeki mevsim hep sonbahar Ağaçlar yapraklarını döküyor Tıpkı benim gözyaşlarımı döktüğüm gibi Başta zor oldu ama ben alıştım Galiba alıştım bendeki sonbahara Onlar alışamadılar bendeki sonbahara Beni iten onlar değilmiş gibi Aslında güneşte var ama Yine de üşüyorum Tıpkı hayatımda hep iyi olan insanlar gibi Hani hep beni düşünenler var ya onlar gibi Onlar da hep hayatımda ama yine de canım yanıyor... 🌠
Faik Baysal
Muharrem Dayanç
Muharrem Dayanç
: "Türk edebiyatında en çok ilgimi çeken bahislerden biri “yazarlar ve anneleri”dir. Konu bu kadar genel değil elbette bahsi biraz daha daraltarak söylemek gerekirse “küçük (hatta çocuk) yaşta annesini kaybeden yazarlar”dır. Başlangıçta Tevfik Fikret (12), Ahmet Hâşim (7), Yahya Kemal (13), Ahmet Hamdi Tanpınar (14), Ziya Osman Saba
Reklam
"Akıl der ki, öyle değil. Fakat bazen aklın göremediği, anlayamadığı şeyler vardır. Hisleri yaşarsın. O yaşadığın an gerçek olduğunu bal gibi de bilirsin. Çok sevmişsindir ve çok hissetmişsindir. Sonra inkar edersin. Mantıksal, rasyonel açıklamalar yapmaya çalışırsın. Hatta belki üzerine denemeler, makaleler bile yazarsın. Duyguların girdabından akıl ile çıkmaya çalışırsın. Oysa karaya çıktığında gördüğün kocaman bir hiçlik olur. Bomboş bir kara parçası. Sonra fark edersin ki senin istediğin üzerine dalga dalga gelen denizdir. Sen o duyguları yaşamak istersin. Onlardan kaçmak değil, onlara sahip çıkmak istersin. Böylece anlarsın ki aklın seni yanıltmıştır. Saatler geçer, günler uzar. Geceler gelir, uykular tutmaz. Sonra belki yıllar geçer. Çare olunur mu bilinmez. Devamında belki bir gün uyanırsın. Uyandığında ne kadar çok susamış olduğunu düşünürsün. Fark edersin ki sen ona, ona karşı hissetiğin en içten duygulara büyük bir özlem içerisindesindir. Onu gerçekten sevmişsindir fakat aklın buna engel olmuştur. Hayat sonra böyle sürüp gider işte. Acıyla, hüzünle, karşılık bulmayan derin sevgilerle, gerçekleşmesi zor umutlarla. Sonra sen yine de çabalarsın. Kendini, hayatını daha iyi etmeye çalışırsın. Belki dersin, birazcık bir umut varsa bile denemeye değer dersin. İşte bu umuda tutunup belki yıllarını vermeye hazır olursun. Böylece bu gerçek bir adanmışlığın başlangıcı olur." (Jack Brighty)
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.