Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
DOĞU: HAYAL GÜCÜMÜZÜN UÇSUZ BUCAKSIZ KIRKAMBARI
Doğu bizim kafamızda. Bizim Batılı kafalarımızın dışında Doğu yok. Hatta Batı'nın kendisi de yok. Batı, karşıt terimiyle aynı nedenlerle içimizde var olan bir düşünce. Ama biz onu tanımlamaya hiç gerek duymayız: O bizim kendimizdir. Biz kimiz? Doğu'nun ön yüzü mü? Ötekinin ötekisi mi? Pozitif kutup mu, doğrulanmışlık mı? Ama kimi zaman da madalyonun öteki yüzü: pozitifin negatifi. Böylece eski simgeler su yüzüne çıkıyor: bir an için Doğu ışıktır, evrensel ruhtur, iç dünyamızın sihirli mıknatısıdır, beceriksiz modernliğimize karşı takınılan bir mesafeliliktir. Ama en küçük bir olayda, sıçrayan ilk kanda, ışık titreşir, söner: Doğu, bizim korkumuzun balçığı içine gömülür; unutulmuşluğa geri çekilir, sonra düş olarak geri döner. Yol dönemecindeki sahte parıltı. Süs. Serap
Sayfa 24 - Özel Sayı 26, ORYANTALİZM, Ketebe Kitap ve Dergi Yayıncılığı, Derin Tarih, Tarih Okuyan Şaşırmaz, Genel Yayın Yönetmeni Taha Kılınç, Turkuvaz Dağıtım Pazarlama Albayrak MedyaKitabı okuyor
DOĞU: HAYAL GÜCÜMÜZÜN UÇSUZ BUCAKSIZ KIRKAMBARI
Doğu kavranamaz. O her yerde ve hiçbir yerde. Kitaplarda, tuvaller üzerinde, ekranlarda, sokakta, çok yakın ve hiç kuşkusuz çok uzak, başka yerlerde. Bütün donmuş kalıpların buluşma noktası, bütün egzotizmlerin eşanlamlısı, bütün çelişkilerin ve bütün aşırılıkların kışkırtıcısı. Daha bilge ve daha çılgın, daha çileci ve daha şehvetli. Daha zalim ve daha incelikli... Çok eski, tarihin ilk şafağı ve karanlığı... Uçsuz bucaksız. Hayal gücümüzün uçsuz bucaksız kırkambarı. .
Sayfa 24 - Özel Sayı 26, ORYANTALİZM, Ketebe Kitap ve Dergi Yayıncılığı, Derin Tarih, Tarih Okuyan Şaşırmaz, Genel Yayın Yönetmeni Taha Kılınç, Turkuvaz Dağıtım Pazarlama Albayrak MedyaKitabı okuyor
Reklam
Roma'nın yetki kullanma ve sorumluluk taşıma biçim­lerini yadırgayan Atilla: "Bu Cumhuriyeti hiçbir zaman anlayamayacağım Roma'da kimin iktidarda olduğunu an­layabilmem için yüz diplomata ihtiyacım var," demiştir.
Fen Öğretim Yöntem
Öğrt tarafından çocuklara; 🔹️araştırma, 🔹️kendiliğinden keşfetme ve 🔹️problem çözme için.. fırsatlar sunulmalıdır.
Yalnızlık, uzandığımızda tutabileceğimiz bir elin varlığında haz veren yaşantıdır.
Araştırma ekibi, genetik olarak şekerleme alışkanlığına programlanmış kişilerle, gece uyumamaya programlanmış kişiler arasında ortalama beyin hacmi farkı tespit etti. Şekerleme yapanlarınki daha büyüktü. Bu büyüklük farkının 2,6 ila 6,5 yıllık yaşlanmaya eşdeğer olduğu tahmin ediliyor. Yani şekerleme yapmaya programlanmış kişiler 2,6 ila 6,5 yıl arası daha genç beyne sahipti.
Reklam
Aşk, ruhun kendini en özgür hissettiği, kendi en rahat ifade ettiği, hatta gevezeleştiği ve dolayısıyla gelişme olanağı bulduğu yerdir. Ruha bu fırsatı vermeliyiz.
Bir başkasının ruhuna dokunmaktan daha erotik bir şey yoktur
Bu tarz sonuçlardan kaçınmak için yapay zekâya harcadığımız her dolar ve her dalikaya karşlık insan bilinci konusunda gelişme kaydetmek için de aynı miktarlarda dolar ve dakika harcasak iyi ederiz. Maalesef an itibarıyla insan bilincini arastrmak ve geliştirmek için pek bir şey yapmiyoruz. İnsan becerilerine yönelik araştırma ve geliştirme çabaları, bilinçli varlıklar olarak uzun vadede neye gereksinim duyduğumuza göre değil ekonomik ve siyasi sistemin anlık ihtiyaçlarına göre şekilleniyor.
Peki insan tek bir büyük aşk mı yaşar? İnsanın büyük bir aşktan sonra başka bir aşk yaşaması mümkün müdür? Hayatının aşkını yaşayan biri, daha sonra bir başkasına rastlayıp ona da büyük bir aşkla bağlanamaz mı?
Reklam
➤Kitap okumuyoruz. Sloganik, romantik şeyleri sevip onlara bağlanıyoruz. Hikayeler ile ömür tüketiyoruz. Okumayı ve araştırmayı sevmiyoruz. Bu yüzden tuzakların farkına varamıyoruz ve bizi kolayca kuşatıp yok edebiliyorlar. ➤Müslümanlar birbiriyle uğraşmayıp bir zamanlar olduğu gibi birlik olsalardı, Batı'nın bütün kiliseleri ve Ülkeleri
Lopus Yayınevi
XIII. yüzyılın Anadolu'sunun bu siyasî ortamı içerisinde, Moğolların zulümleri ve Selçuklu devlet adamlarının basiretsizliği karşısında, ba- zı Selçuklu asker ve idarecilerinin de uçlara gelerek buralardaki Türkmen emîrleriyle beraber Rumlara karşı çarpıştıkları bilinmektedir. Bütün bu göç hareketlerinin sonucunda, her geçen gün daha da kuvvetlenen uç beyleri, Türkiye Selçuklu Devleti'nin İlhanlı baskısı karşısında dağılmaya yüz tuttuğu bu sırada, yavaş yavaş bağımsız veya yarı bağımsız bir şekilde hareket etmeye başladılar. Görünüşte Selçuklulara bağlı olan bu uç beyleri, merkezî otoritesi zayıflayan Bizans Devleti'nin içinde bulunduğu siyasî bunalımdan da istifade ederek yarı bağımsız bir şekilde örgütleniyorlardı...
Sayfa 34 - Bilge Kültür Sanat
Tanrıçanın her yeni yılda insanlığı yargılamak amacıyla bir mahkeme kurduğunu öğreniriz. "Değerli tabletleri dizine koymuş, elinde "altın kalemi olan "soylu yazman" Nidaba ve onun kocası olan "tabletlerin adamı" Haya'nın gözetmen olarak katıldığı mahkemede, Nanşe insanın yüreğinde övüngenlik, açgözlülük, anlaşmaları bozma, ağırık ve ölçülerde hile yapma, kudretli ve güçlülerde baskı yapma, aile içinde yakışıksız ve çirkin davranma gibi kötülükler var mı diye bakar. Suçlu bulursa, ki, kuşkusuz çoğu Sümerli bu toplumsal kusurlardan birini işliyordu, Nanşe'nin veziri Hendursag onu görür ve cezalandırmadan bırakmaz.
Sayfa 317 - KABALCIKitabı okuyor
Bu azınlıklar en önemli toplulukların hepsinde yer alıyorlardı ama önemli bir fark vardı: Müslüman olmayan topluluklarda modern ticari, girişimci, finansçı burjuva sınıfı oluşurken, Müslüman ve özellikle de Türk olanlarda tedirgin azınlık devletin emrindeydi. Bir başka deyişle gerçek bir Türk burjuvazisi yoktu; bir Türk için sadece sınıf atlama değil, aynı zamanda entelektüel bir ilerleme gündeme geldiğinde ya da modernliğin ilkelerini ve teknik gelişmelerini benimsemesi söz konusu olduğunda, bu devlet düzeni içinde gerçekleşirdi; her şeyden önce ordu sonra da idari kadro akla gelmeliydi; Türkler bir meslek sahibi olduklarında, örneğin hekimliği seçtiklerinde bunu öncelikli olarak devlet bünyesinde yapıyorlar, sözgelişi askeri hekim oluyorlardı.
Sayfa 32 - Turkuvaz KitapçılıkKitabı okuyor
Habsburg İmparatorluğu örneğinde, farklı uluslar durumlarını korumak ya da pozisyon kazanmayı elbette amaçlıyordu fakat kurumsal tabloyu kökten değiştirmeyi arzu etmiyordu. Oysa bu kadim rejimlerin ayakta kalmaları iç ve dış huzurdan kaynaklanıyordu. Huzurlu dönemlerde sessiz çoğunluklar öne çıkarlar (ve şu ana kadar incelenenlere bakılırsa Osmanlı İmparatorluğu'nda "sokaktaki Hıristiyan"ın bağımsızlık ya da devrimcilik gibi heveseleri yoktu) ama buhran dönemlerinde kararlı, kamçılanmış, hırslı ve ideolojik olarak bilenmiş azınlıkların sesi duyulur. Ve bunlar Abdülhamid rejiminden nefret ediyorlardı; bunun nedeni polisiye ve baskıcı tutumundan çok arkaik, ataerkil ve rüşvete düşkün olması idi.
Sayfa 32 - Turkuvaz KitapçılıkKitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.