Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Seralarda yetiştirilen sebzeler aşırı ölçüde lezzetsizdirler. Kı şın gönderilen patlıcanların hiç vitamin taşımadığını ve hıyarların tatsız olduğunu duyması üzerine bu konuyu araştırmış ve nedenini bulmuştu: Bazı güneş ışınları, vinil ve cam kaplamayı geçip, sebzelerin yetiştirildiği kapalı mekânlara ulaşamıyordu. Araştırma sı, seraların içinde aydınlatma sistemi kurulmasına yol açmıştı. Buradaki temel soru, insanların kışın patlıcan ve hıyar yeme lerinin gerekli olup olmadığıdır. Ama, bu soruyu bir yana bırakır sak, kışın yetiştirilmelerinin tek nedeni, ancak o zaman iyi bir fiya ta satılabilmeleridir. Birisi yeni bir yetiştirme yöntemi geliştirir, ve bir süre sonra bu sebzelerin hiçbir besin değeri olmadığı anlaşılır. Bunun üzerine teknisyen, eğer besin kaybı varsa bu kaybı önle menin bir yolu bulunmalı diye düşünür. Sorunun aydınlatma sis temiyle ilgili olduğu düşünüldüğü için, ışık tayflarını araştırmaya başlar. Eğer vitamin içeren bir sera patlıcanı üretebilirse her şeyin yoluna gireceğini düşünür. Duydum ki, bütün yaşamlarını böylesi araştırmalara adayan bazı teknisyenler varmış.
Sayfa 110 - Kaos
İster iman etsin ister iman etmesin, Kur'ân'ı anlamak isteyen herkesin ilk adım olarak daha önce kafasında yer eden teori ve tasavvurlardan zihnini boşaltması gerekir. Her türlü arzu ve isteklerden içini arındırması, sonra da açık bir gönül, dikkatli bir kulak ve Kur'ân'ı anlamak için tertemiz bir amaç ile onun üzerine eğilmesi gerekir. Önceden kafalarını sayısız düşüncelerle doldurarak Kur'ân'ı etüd etmeye çalışanlar, onun sayfaları arasında kendi düşüncelerinden başka birşey okuyamazlar veya okudukları metinlerde Kur'ân'ın havasını teneffüs edemez ve o tadı bulamazlar. Böyle bir inceleme ve araştırma yöntemi, sıradan herhangi bir kitabı okumak için bile elverişli değilken, -bilgi hazînelerini böyle bir okuyucuya hiçbir zaman açmayacak olan- Kur'ân'ın okunması konusunda nasıl elverişli olabilir?!
Reklam
huuhh
Şimdi Gazzâlî’nin Munkız’ına nispet edilen bir ayrım var ya; bir hakikat araştırması olduğunu iddia eden yöntemler: Dehriyyûn, Tabiiyyûn, vb. (…); ki biliyorsunuz bu ayrım Ömer Hayyam’dan kaynaklanıyor… Ömer Hayyam’dan gelmesinin bir önemi var çünkü filozof olduğu kadar büyük bir matematikçi. Demek istiyorum ki, klasik gelenekte her bir okulun, “tek hakikat, tek yöntem” anlayışı var. Mesela, İbn Sinacılar diyorlar ki: “bir hakikat var, bu hakikat kendini bir tertip, düzenlilik, kurallılık vb. verir ve ancak ve ancak bizim yöntemimizle bilinebilir.” Kendini bir hakikat araştırması olarak vazeden her bir felsefî tutum da benzer şeyi söylüyor. Benim kişisel kanaatim –buna ne dersiniz bilmiyorum ama–, ilk defa Gazzâli’yle birlikte “tek hakikat, çok yöntem” anlayışına geçiyoruz. Tümü eşit seviyede birer hakikati araştırma yöntemi olarak meşrudur. Ondan önce buna ima eden bir sürü düşünür olabilir ama bunun merkeze yerleşmesi Gazzâli’yle oluyor.
Sayfa 17 - açık oturum: ihsan fazlıoğlu
Bilişsel terapi dünyada en yaygın kullanılan ve üzerinde en çok araştırma yapılan psikoterapi yöntemi oldu.
Şu anda, Çinliler ve Türkler gibi, yaşayan hafızada Konfüçyüsçü ve İslami sosyal mirasla eli kolu bağlı görünen halkların, Batının sadece maddi tekniğini ve kültürümüzün sadece dış görünüşünü (fötr şapkalar ve sinemalar gibi önemsiz şeyler) değil, aynı zamanda sosyal ve politik kurumlarımızı da benimsediğini görüyoruz: Batıdaki kadının statüsü, Batının eğitim yöntemi, Batının parlamenter temsili hükümet mekanizması. Türkler ve Çinliler, tüm İslam dünyasına, tüm Hindu dünyasına, tüm Uzak Doğu'ya, tüm tropikal Afrikaya yayılan bir hareketin sadece göze çarpan katılımcılarıdır ve sanki tüm dünyanın radikal bir şekilde Batılılaşması artık kaçınılmazmış gibi görünmektedir.
Enfleurage
Patrick Süskind'in Koku adlı romanından uyarlanan Parfum filminde, bu işleme ait pek çok görüntü vardır, seyredenleriniz hatırlayabilir. Hatta aynı filmde, insan vücudundan insan kokusunu alabilmek için de bir nevi seyyar enfleurage yöntemi uygular romanın kahramanı Grenouille. (Bir lüzumsuz bilgi: Romanın ve filmin kahramanının ismi olan "Grenouille" kelimesi, tahmin edebileceğiniz gibi Fransızca ve Türkçemizde "kurbağa" anlamına geliyor. Zaten bütün eser boyunca o kurbağayı yakışıklı bir prense dönüşme çabası içinde görüyoruz ama, nafile!)
Sayfa 158
Reklam
200 syf.
8/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Pazartesi hapşırmayın, çarşamba doğmayın, öldürdüğünüze dokunmayın!
“Bir korkuya neden sığınır insan, neden onu içinde besler ve büyütür?” Batıl inançlarınız var mı? Çoğumuzun cevabı evet olsa da, “hadi canım, öyle şey olur mu,” diyenlerin sesini de duyar gibiyim. Ama şu bir gerçek ki gün içerisinde batıl olup olmadığına dikkat etmeksizin birçoğunu uygularken buluyoruz kendimizi. “Doğum gününde mum üflemek
Orta Çağ Avrupa’sında Batıl İnançlar
Orta Çağ Avrupa’sında Batıl İnançlarGülnur Özer · Selenge Yayınları · 202314 okunma
Uzun ama ilginç
Acıbadem kokan benzaldehyde'in adını duymayız ama inanılmaz miktarlarda tüketiriz. İlaçlardan gıdalara kadar ve elbette parfümlerin içinde bolca rastlan bir bileşimdir. Marketten aldığınız hazır paketlenmiş acıbadem kurabiyesi paketine bakarsanız, içerik listesinde "esans" kelimesini görürsünüz. Badem pahalı oldığu için muhtemelen
Sayfa 150
Hümanist dünya görüşü bizde yanlış anlaşılmış ve adeta Türklüğe karşı bir hareket sayılmıştır. Oya hümanizm gerçek anlamı ile “özgür düşünce” demektir. Dünyada ilk defa MÖ 6.yy’da doğa filozofları, cinlerden,perilerden,batıl inançlardan sıyrılmış hür düşünce ile bilimsel araştırmayı yurdumuzda, Ege kıyılarındaki kentlerde kurmuşlardır. Özgür
Sayfa 608Kitabı okudu
Stanford Hapishane Deneyi (SHD),
bir bileşim oluşturan bağlamsal değişkenlerin, bir hapishane simülasyonunda tutuklu ve gardiyan rolü oynayan bireylerin üzerindeki etkilerinin basit bir sunumu olarak başladı. Bu açımlayıcı araştırma için belirli varsayımları test etmek yerine kurumsal bir mekânın dışsal özelliklerinin, bu ortamdaki aktörlerin kişilik özelliklerinin ne kadar önüne geçebileceğini ölçmekteydik. Böylelikle iyi özelliklerle kötü bir durum karşı karşıya getirilmişti. Fakat bu deney zamanla iyi insanların kendilerini tanıyamayacakları kadar patolojik şekillerde davranmasını tetikleyen kötü durum ve sistemlerin olası zehirli etkisini kanıtlamanın güçlü bir yöntemi halini aldı. Bu kitapla inançlı bir şekilde kaleme almaya çalıştığım bu çalışmanın betimleyici olay dizgisi, bu sıradan, normal, sağlıklı genç adamların (ben dahil) ve çalışmaya katkıda bulunan birçok yetişkinin ve uzmanın sınırına dayandığı gibi, onların davranışsal bağlamdaki sosyal kuvvetler karşısında direnemeyip ne denli baştan çıkarılabileceklerini açıkça ortaya koyuyor. Bir zamanlar geçirgen olmadığı sanılan "İyi" ile "Kötü" arasındaki çizginin aslında ne denli geçirgen olduğu böylelikle fark ediliyor.
Sayfa 313Kitabı okudu
706 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.