Doğduğum, büyüdüğüm yerden hiç gitmeseydim bunlar gene olur muydu? Bazı şehirler tanıdım çünkü. Önce anlamadım insanları. Sonra da ne yaparsam yapayım anlayamayacağımı anladım. Daha kendimi bile anlamazken... Azınlıkla güldüm, eğlendim; çoğunlukla gülüyor, eğleniyor gibi yaptım. Kısmen de astım suratımı, oturdum aşağı. İşte o zaman da fark ettim
"Hayatta nasıl mutlu olunur? Bu soruyu sadece kendim için değil çevremdeki hatta tanımadığım insanlar içinde düşünüyorum. Acaba hayat amacım mutluluktan mı geçiyor? , yoksa o hep içimde var mıydı? ve daha soracağım bir çok soru var. Bir arkadaşıma bu soruları sordum ve bana bu kitabı tavsiye etti. Kitabın açıklamasını okuduğumda kesinlikle okumalıyım dedim. Eğer sizde böyle bir arayış içine girdiyseniz kitabı okuduktan sonra sizinle paylaşabilirim :)
2000'den beri Kutlu'nun hangi kitabını okusam hep Uzun Hikaye ile mukayese ediyorum. Ona en çok yaklaşan ( hatta belki de geçen ) Beyhude Ömrüm idi. Sonrasında (bence) yine iyi işler yapsa da Uzun Hikaye hep müstesna kaldı. Nur da öyle...
Kutlu, kitapta modern şehir hayatı, tabiri caizse dünya debdebesi içinde bunalan bir huzur arayan Nur adlı genç bir mimarı konu almış. Aslında bir 'arayış hikayesi' yazmış. İntisap edecek bir şeyh arıyor Nur kendisine. Zengin bir kız, temiz yürekli... Hatta Kutlu onu yatılı olarak koleje gönderiyor ve kendi yaşadıklarını ona yaşatıyor. Her gece kitap bitirmeler, kimsenin telkini olmaksızın endi kendine namaza başlamalar falan bizim gibi Kutlu okurlarının tarihçe-i hayatına dair bildiğimiz şeyler. Nur sürekli bir arayış içinde ve bu süreçte hikayeye girip çıkan bir başka mimar Sinan var. O ise dini eğitim almış, mütedeyyin ve efendiden bir genç Hikayede Sinan'ın aile efradı ile Nur'un anne ve babası da yer buluyor. Kutlu'nun kendine has sürükleyici dili burada da var. Sıkmadan okutuyor kendisini. Daha önceki kitaplarından Sır'ı andıran bölümler var; tasavvufi epeyce şey de...
Gelelim bence olumsuz taraflara. Zaman kavramı delik deşik edilmiş görünüyor. Hikayede yaşanan dönüşümler ve oluşturulan tipler biraz Ahmet Günbay Yıldız romanları gibi olmuş; basit ve sathi. Bir de olmaz olsun böyle sonlar arkadaş!
Çok sevdiğim yazar İlyas Efendiyev`in oğlu Elçin Efendiyev`den masal tadında bir aşk hikayesi " Mahmud ile Meryem".
Elçin " Mahmud ile Meryem" i " Aslı ile Kerem" in motifleri esasında yazmış.
Mahmud, bir qarip oğlan. Ziyad han`ın 9 yıldan sonra dünyaya gelen tek oğlu. Ondan sonra tahta çıkacak tek varisi. Ama
Sayfaları çevirdikçe hayran kalıyorsunuz.Karakterleri öyle betimliyor ki . Unutulmaz ve farklı karakterlerin içinde farklı duygulara bürünüyorsunuz.Evet ortada bir aşk hikayesi vardı ama aşktan ziyade kendini arayış,umutsuzluk, kırgınlık, sevgi parçacıkları vardı. Sevgi parçacıkları üzerinize dökülmüyordu, içinizi kırıp geçiyordu.Sayfaları çevirdikçe duygularınız dönüşecek.Kimileri kendini görecek o konuda.
Bir solukta okuduğum çok güzel bir romandir. Aşkın içinde kaybolmak, arayış, tarifsiz ozlem ve Mevlana'nin Şems ile Allah'a koşusu.. Okur da dönemi yaşatan hisler uyandırıyor. İlahi Aşk'a erişmek tek başına olacak bir iş değildir. Mevlana'nin İlahi Aşk'ta yükselmesi Şems- Tebrizi ile mümkün olmuş.