Hepimiz kozmosun içinde başıboş dolaşan ruhlarız. Hayatlarımızın hepsini aynı anda yaşadığımız halde birini bitirip diğerine başladığımızı sanırız. Ruhumuzun özüne dokunan hiçbir şey unutulmaz, dolayısıyla geri kalanı etkiler.
Aşağılanmanın zevklerini hepimiz biliriz. Peki, şöyle düzelteyim: Kendi kendimizi aşağılamanın zevkli, rahatlatıcı olduğunu keşfettiğimiz zamanları hepimiz yaşamışızdır. Aşağılık, beş para etmez biri olduğumuzu, kendimizi inandırmak ister gibi, öfkeyle kendi kendimize tekrarladığımızda, bir anda herkes gibi olmanın bütün o ahlaki yükünden, kurallara ve yasalara uymanın boğucu endişesinden, herkese benzemek için dişimizi sıkma zorunluluğundan kurtulduğumuzu biliriz. Başkaları tarafından aşağılanmak da, başkalarından önce davranıp kendi kendimizi herkesten önce aşağılamak da, sonunda bizi aynı yere getirir. Kolayca kendimiz oluverdiğimiz, kendi kokumuz, pisliğimiz, alışkanlıklarımız içerisinde mutlu olduğumuz, kendimizi iyiye doğru değiştirmekten ve insanoğlunun geri kalanı hakkında iyimser düşünceler beslemekten vazgeçtiğimiz yerdir burası. Bu son nokta o kadar rahattır ki, bizi bu özgürlük ve yalnızlık noktasına getiren öfkemize ve benzcilliğimize neredeyse şükran duyar, sık sık hatırlarız onları.
Edgar Allan Poe'nun şiirlerinde melankolik bir hava mevcut. Mitolojik öykülerden esinlenilmiş, kasvetli, korku ve hüzün ve ölüm dolu şiirler.. Şiirlerde ruhun ne hissettiğini ve önemine de dikkat çekmiş.
"YALNIZ
Olmadım çocukluğumdan beri
Başkalarının olduğu gibi –
Görmedim dünyayı, nesneleri
Başkalarının gördüğü gibi –
Kandırmadı hüznümü,
"Tatlım," diyor Brandy, "bu gibi zamanlarda kendini , bir koltuk veya gazete gibi, bir sürü insan tarafından yapılmış ama sonsuza dek süremeyecek herhangi bir şey olarak duşünmek çok iyi gelebilir... Nasıl bir arabanın görünüşünden sorumlu değilsen , kendi görününüşünden de sorumlu olmadığını bilmen yardımcı olur. Sen de en az bir