Naciye Sultan; pek mütevazı, vatansever, hürriyet düşkünü, saraylı bir hanımefendi. Çocukluğunu sarayda ciddi anlamda bolluk içinde geçirmiş olsa dahi ileriki yaşlarında bu rahatlığı bir kenara koyarak Enver Paşa ile evlenmeyi seçmiş. Hatta öyle ki, Enver Paşa ve Naciye Sultan -Enver Paşa'nın o vakitte Berlin'de bulunması hasebiyle- daha birbirlerini gerçekte göremeden nikâhlanmışlardır.
Naciye Sultan'ın anıları vesilesiyle döneme dair küçük fakat bir o kadar da mühim bilgiler edindim. Üslûbu ve kelimeleri seçişi kesinlikle çok kibar, çok saf. Okuması ne kadar kolay olsa da boğazımı düğümleyen ve gözlerimi dolduran bir kısım vardır ki işte o, Enver Paşa'nın şehit düşüşünün anlatıldığı kısım. Türkistan için bâdireler içinde savaşırken maalesef ki Mâveraünnehir civarında şehit edilmiş ve kendisi, annesinin ona vermiş olduğu, cebinde duran küçük Kur'an-ı Kerim ile koynunda duran çocuklarının fotoğrafı ile ancak tanınabilmiş. Ne denli korkusuz bir askerdir ki o savunmasız durumda dahi vuruşmaktan asla geri durmamıştır. Kendisine çok yakıştırdığım Ârif Nihat Asya dizelerini buraya eklemek istiyorum:
''Yol gösteren başıyla ne çok benziyor, bakın,
Dostlar, asil kanlı, duman rengi kurda o!
(...)
Millet kalır mı hiç yuvasız, kimsesiz, garîp
Milletle aynı testiden içmiş olur da o!
Rüzgârlar anlaşıp onu söndürdüler fakat
Bir başka yerde yanmak için söndü burda o!''
Ek olarak, ön söz ve Kronik Kitap'ın hoş cümleleriyle sunuş yapması da kitaba sıcak bir hava katmış. İlişkileri daha iyi anlayabilmek istenirse ikilinin mektup içeriklerine de kesinlikle göz atılmalı.