Burada herkes kendisi için savaşmalı ve diğerlerini düşünmemelidir.Öz babanı bile.Burada baba,kardeş,arkadaş yoktur. Herkes kendisi, yalnızca kendisi için yaşar ve ölür.
Her arkadaşlığın temelinde, insanın kendi kendisiyle arkadaş olması yatar.
Kendisinden emin ve kendisinden hoşnut olan insan, ötekini de sevebilir, onun için fedakarlıkta bulunabilir.
Bir defasında Sibirya'ya sürgün giderken bir kürek mahkumu bana şunu anlatmıştı: Hırsızmış.
Beş kişilik bir çeteleri varmış, ama bir gün içlerinden biri "Arkadaşlar” demiş, “hırsızlığı bırakalım, nasılsa bize bir mutluluk getirmiyor" bu yüzden onu sarhoş bir halde uyurken bastırıp boğmuşlar.
Kürek mahkumu bu öldürülen adamı çok
övüyordu.
Ondan sonra üç kişi daha öldürdüğünü söyledi. Bunların hiçbirine acımamıştı ama hâlâ iyi, akıllı, neşeli, temiz ruhlu bir arkadaş, diye söz ettiği o adam için yanıyordu. "Peki öyleyse niye onu öldürdünüz?
Sizi ele vermesinden mi korkuyordunuz?" diye sordum. Kürek mahkumu bu soruma öfkelendi. "Hayır, dedi, o ne para ne de başka bir şey için arkadaşını ele vermeyecek bir insandı.
Bir arkadaş olarak onunla geçinemiyorduk; biz hepimiz günahkârdık oysa o, doğru yolu göstermek istiyordu bize. Bu olmadı."
Peeta Mellark'la arkadaş değildik. Komşu bile değildik. Konuşmazdık. Tek bağlantımız yıllar evvel gerçekleşmişti ve muhtemelen bunu unutmuştu. Ama ben unutmamıştım. Hiçbir zaman unutmayacağımı da biliyordum.