232 syf.
·
Not rated
·
Read in 6 days
Pek çoğumuzun “Kaplumbağa Terbiyecisi” tablosu ile tanıdığı Osman Hamdi Bey; Osmanlı döneminde arkeolojinin, medeniyetin beşiği olan, üzerinde yaşadığımız Anadolu topraklarında keşfedilen Arkeolojik eserlerin tek yetkilisi konumundaydı. Bu kitap; arkeolojik eserler konusunda tek yetkili olan Osman Hamdi’nin,başta Karl Humann olmak üzere Alman Doğu Cemiyeti görevlilerine nasıl maşa olarak hizmet ettiğini, Anadolu’da bulunan eşsiz tarihi eserlerin Almanya’ya kaçırılmasına nasıl aracılık ettiğini tarihi belgeler eşliğinde ortaya koyuyor. 140 yıldan bu yana Osmanlı’da arkeolojinin, müzeciliğin kurucusu, ressam, sanatçı, tarihi eserlerin çıkışını engelleyen kahraman olarak tanıtılan Osman Hamdinin, aslında ülkesine nasıl bir hıyanet içinde olduğunu ve aynı zamanda son derece rahat, sefahat içinde bir yaşam sürmüş olduğunu okuyoruz. En acısı’da Osman Hamdinin yaptığı yazılı anlaşmalar yüzünden bugün hala bu eserleri tekrar ülkemize kazandırma hakkımız yok…. Bu kitap keşke bunun değişimine vesile olabilse... Dileğim o ki; Bu kitap hiç olmazsa, gelecek kuşaklara, bilhassa tarih, sanat, arkeoloji öğrencilerine okutularak, tarihi eserlerimize neden sahip çıkmamız gerektiği, tarihi eserlerimizi yabancılara peşkeş çekmenin nasıl bir ihanet olduğu gösterilsin.
Osman Hamdi Bey’in Öteki Yüzü
Osman Hamdi Bey’in Öteki YüzüYaşar Yılmaz · Korpus Kitap Yayınevi · 20232 okunma
Almanlar tarafından toplanan eserlerin ufak bir bölümü İstanbul’daki müzeye ayrılarak çoğu Berlin’e gitti. Alman imparatoru, Osmanlı coğrafyasında kazı yapan arkeoloji ekibine başarı diliyor, doğudan gelen eserlerle müzelerin boşluğunun doldurulmasından mutlu olduğunu bildiriyordu. Ayrıca komite raporunun giriş bölümünde müze müdürü Osman hamdi Bey’in gösterdiği dostluk ve iş birliğine teşekkür ediyorlardı.
Sayfa 151Kitabı okudu
Reklam
İstanbul
İstanbul hâlâ Akdeniz’in metropolüdür. Onun nüfusuna ve mazisine benzer bir başka metropole, Kahire’ye benzeyen bir kadersizliğe düşmemek için şehrimize iyi bakmalıyız. Müteahhit hunharlığına karşı Roma’daki arkeoloji otoritesinin, kanunlarının benzeri uygulanmalı ve her şeyden evvel İstanbul’u  sevenlerin İstanbul’u olmalıyız ki onun üstündeki her değişikliği gözleyelim ve tedbir alalım.
Sayfa 117 - Kronik Kitap
Batılıların yeni resim anlayışında perspektif kalkmış, renklere bakışları değişmiş, yepyeni bir anlayışla hareket ediyorlardı. Osman Hamdi Bey ise fotoğrafını çektiği modeli tarihi yapı içine( çoğu Çinili, renkli ortamlara) yerleştirip eski usul, sıradan oryantalist eserler üretmeye devam ediyordu. bunun farkında olan Avrupalılar ile Amerikalılar, tarihi eserleri götürebilmek hatırına Osman Hamdinin resimlerini överek alsalar da, aldıkları resmi pek sergilemiyor ya da depoya kaldırıyorlardı. Amerikalılar , Osman Hamdi’nin arkeoloji eğitim almadığını, müze-i hümayun müdürü olmanın dışında arkeoloji ile ilgisinin olmadığını, bilimsel bir analiz yapamadığını bildikleri halde, Pensilvanya‘daki arkeoloji derneği onu dernek üyesi seçmişlerdi. Amerikalılar, osman Hamdi beyin ruhsal durumunu ve davranışlarını analiz ettikten sonra ona üniversiteleri ve kurumları tarafından onursal üyelikler, fahri doktorlar vermenin yanında resimlerini alarak bu bahaneyle yüklü miktarda para ödemişti. Osman Hamdi Bey artık onlara güçlük çıkartmıyordu. Kendisinin yıllardır Assos limanında sandıkta beklettiği eserlerin Amerika’ya gitmesine izin veriyordu. Amerikalılar da öteki batılılar gibi artık sırrı çözmüştü: Hamdi Bey Türkiye’de başka kazılar yapmak istiyorlarsa onun gönlünü almaları şarttı.
AKPM ve İstanbul'un arkeoloji mirası
Nüfusu 1935'te sadece 750 bin olan İstanbul'un 1975'te 4 milyon sınırını aştığını ve her yıl 200 bin yeni göçmen aldığını belirtti: "kente yeni gelenlerin yerleşimi düzensiz biçimde ve herkesin isteği dışında gerçekleşiyor. Kırsal göç, sanayileşme ve ticari işyerlerinin bir yerde toplanması kentin tarihi merkezini, anıtları ve bunların çevresini yavaş yavaş tahrip ediyor...
Sayfa 128Kitabı okudu
Çatalhöyük Neolitik Kenti
Reklam
Sultan ikinci Hamit kendisine sadakatle bağlı olanlara üst düzey görevler veriyordu. Osman Hamdi, eğitimli uzman arkeologlar karşısında, sıra dışı yetkilere sahip olmasına karşın arkeoloji bilimi ve tarihi eserler konusunda yetersiz, sadece idari bitirmiş bir müdür olarak kalıyordu. Kazıları yapan yabancılara karşı biraz hayranlık, biraz eziklik duygusu içindeydi.
504 syf.
9/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 10 days
Kitabın konusu mitoloji ve arkeoloji ile harmanlanmış bir polisiye romanı. Ve harikaydı. Hem bilgi hem polisiye bir aradaydı, ilk başta ağır ilerlese de sonu bi hayli güzel bitti. Ahmet Ümit in cinayet romanları aslında beni pek sarmıyordu. Sıkılıyordum. Kütüphane de de istediğim eserleri bulamayınca bu kitabı almak zorunda kalmıştım Ama pişman değilim eser gerçekten bayaaa iyi olmuş. poliseye romandan fazlasıydı bu kitap benim için. Şimdi gelelim asıl soru(larımız)za:) Bergama da neler oluyor? Zeus eğer Cemal değilse, kim? Neden tanrılara aile üyelerinin silüetleri verildi? Peter aslında kim? O kadar masum mu) Veee Naziler bu işin neresinde? ...(Sorular bir hayli çok. Çünkü gizem kitabın son sayfasına kadar sürüyor.) Cemal büyük dedelerinin Bergamada Zeus Altarının Berlin'e taşınmasında kazı çalışmalarını yapmışlardır ve Bergamadan Berlin'e taşınıp orada yaşarlar. Buunun üzerine Cemal Aile bireylerinin yüzlerini Tanrılara verir, Cemal bu resim projenisi tamamlayamadan evinde kalbi elinde ölü bulunur. Daha Cemal'in katili bulunmadan Şeytan tepesinde dedesi Orhanın cesedi bulunur hemde Uranos'un öldürüldüğü şekilde!!! (...) "Gerektiği kadar acımasız olmalıydık, gerektiği kadar kararlı, gerektiği kadar inatçı. Ve çelikten pençelerimizle parçalayıp düşmanlarımızın göğüs kafesini, çekip çıkarmalıydık sefil yüreklerini..."
Kayıp Tanrılar Ülkesi
Kayıp Tanrılar ÜlkesiAhmet Ümit · Yapı Kredi Yayınları · 202320.6k okunma
Osmanlı coğrafyasında 1840 yılından itibaren yabancılara kazı izni verilmeye başlanmış, batılıların tarihi eserleri imparatorluk Toprakları dışına çıkarmasının hızlandığı döneme girilmişti. Tophane müşiri Rodosizade Ahmet Fethi Paşa sayesinde müzecilik ve tarihi eserleri koruma fikri gelişmeye başlamıştı. Ahmet Fethipaşa Viyana, Paris, Moskova elçiliklerinde bulunmuş, bu ülkelerdeki müzeleri gezmiş, Sultan Abdülmecid‘i imparatorluğu’ndabesi olması gerektiğini ikna etmiş, yenilikçiliğe karşı olanların direncine karşın 15 Şubat 1846 tarihli iradeyle aya İrini de müze çalışmalarını başlatmıştı. Fethi Paşa döneminde koleksiyonda bulunan doğu Roma Bizans dönemi ile daha eski dönemlere ait tarihi eserlerİn düzenlenmesi ile günümüzdeki arkeoloji müzeleri ile askeri müzelerin başlangıcı oluşmuştu. İlk Türk müzesi 1846 tarihinde Ayasofya Camii’nin arka tarafında bulunan ve o zaman Harbiye ambarı olarak kullanılan aya İrini Anıtı’nda kurulmuştur. bu kuruluşta önayak olan Tophane müşiri damat Ahmet fethi Paşa’dır. Bu bakımdan Ahmet Fethi Paşa, Türk Müzesi’nin kurucusu ünvanını kazanmıştır.
Zahire ile Hollanda Farkı
Bir toplumun hiçbir karmaşık kurumu yoksa, zenginleşmesine yardımcı olacak kurumlara da sahip olamaz. Son 13.000 yılda bu karmaşık kurumIar nasıl ortaya çıktı? Tarih, arkeoloji ve başka bilim alanlarınd yapılan çalışmalar bize şunu gösteriyor: Bu kurumların gelişebilmesi için, tarım sayesinde olanaklı hale gelen (buğday, peynir, patates gibi) depolanabilir yiyecek fazlasına sahip yoğun nüfuslu, yerleşik toplumların ortaya çıkması gerekiyordu. Yani karmaşık kurumların ortaya çıkışının en temel nedeni tarımdır, ikinci temel neden yoğun nüfuslu yerleşik toplumlardır, yine tarım sayesinde olanaklı hale gelen, depolanabilir yiyecek fazlasıdır. Yiyecek fazlası, kral, bankacı · tap yazan, profesör gibi yiyecek üreticisi olmayanları beslemek için kullanılabilir.
Sayfa 550 - PegasusKitabı okudu
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.