Kitabın konusu özgün ve güzeldi, yazarın dili ise sade ve anlaşılırdı; bu sebeple özgünlükten ötürü karşılaştığım yeni şeylerle kafam hiç karışmadı. Normalde temizlik yüzünden fazla okuyamadım desem de, elime aldığım zamanlarda kitap su gibi akıp gitti, çok fazla akıcıydı.
Kitabı okurken çok fazla merak hissetmedim; olan şeyler beklenmedik değildi ama bu durum kitabı sıkıcılaştırmadı da.
Fantastik türüne aşığımdır; bu kitabı beğendim ve diğer kitaplarını da beğeneceğime eminim.
Kai karakterine ayrı bir sempati besledim. Cinder ise kitabı okurken gözümde hiç güzel bir kız gibi canlanamadı; daha doğrusu bir kız gibi canlanamadı, daha çok robot olarak hissettim. Belki de zaten yazarın amaçladığı buydu; Cinder'in bile kitapta kendini ezikleyip, insan olmadığı konusunda düşünceleri sebebiyle bu, bana da tam olarak geçti. Üvey anne beni sinir etti, cidden birinin birine sahipmiş gibi davranması kadar itici bir durum yok.
Kitabın konusu; Cinder yarı insan yarı robot gibidir; buna kitapta Sayborg deniliyor ve bu tür kişiler insan olarak kabul edilmiyor. Köle gibi kullanılıyorlar.
Kai, bir prenstir ve ülkesi için zor kararlar vermesi gerekiyordur.
Ay ülkesinin kötü kraliçesi Levana, prens Kai'i istekleriyle sıkıştırması ise cabasıdır.
Ay ülkesindeki kişiler insanlara illüzyon yaparak onlara yapmak istediklerini yaptıran, göstermek istediklerini gösteren kişilerdir.
Ülkeyi saran bir veba yüzünden insanlar ölmektedir ve ilacı bulunamamaktadır.
Her şey böyle karmaşıkken, gizlenen sırlar ve ortaya çıkan bazı gerçekler ile Cinder'in ve daha birçok kişinin şaşkına uğramasıyla her şey daha fazla karmaşık bir hal alıyor.