Sömürgecilik, yeni emperyalizm öncesi, güçlü ülkelerin güçsüzlerin toprak altı ve toprak üstü servetlerine el konulmasından da öte, sömürgeleştirilen ülke insanlarının, emek güçlerinin de sömürülmesi, o insanların kölelik düzeninde yaşatılmasıydı. Örneğin Çin'i sömüren ülkeler, Çin'in Şanghay lokantalarının kapılarına, "Buraya köpekler ve Çinliler giremez" levhalarını asarak, Çinli'yi köleden de aşağı gördüklerini belgelemişlerdir. Asgari ücret Kenya'da yerliler için 6 dolar iken, Avrupalılar için 209 dolardır. Kuzey Rodezya'da yerlilere 5 dolar, Avrupalılara 229 dolar olarak ödenmesi bunun somut örnekleridir. Uygar olduğunu, ele geçirdiği ülkelere özgürlük ve uygarlık getirdiğini söyleyen Batı, işle budur. Ve Batı uygarlığı, zenginliği, işte o insanların gözyaşları, sömürülen emekleri ve canları ve kanları pahasına elde edilen artı değerden de öte, varlıklarının talanına dayanır.
Onun yerine Einstein’ın Başarı Formülü’nü hatırlamakta fayda var. Diyelim ki, “Başarı A olsun” der. O zaman A eşittir X artı Y artı Z. Bu denklemde X çalışmaya tekabül eder. Yani X eşittir emek. Y ise oyundur. Hayatı sevmek, sevilmek, kıymet bilmek. Ve “Z” der Einstein, “insanın dilini tutmasına denk gelir.” Dolayısıyla başarının formülü: Bol bol çalış, bol bol sev, bol bol oyna, aman dilini tut, kem söz etme kimse hakkında! Güzel formül! Dün olduğu gibi bugün de aynen geçerli.
Reklam
Demek olur ki, Marksizm'in, diyalektiğin omurgasına koyduğu 'emek' veya 'artı değer', ezen-ezilen çelişkisinin sadece bir boyutudur. Kuran, buna iki boyut daha ekleyerek 'İnanç' ve 'Irk, soy' bakımından da müstaz'aflardan (horlanan) bahsetmiştir. Değişmeyen gerçek ise, diyalektiğin bir ezen-ezilen polaritesi halinde, ezelden ebede yürüdüğü ve yürüyeceği gerçeğidir.
Sayfa 167Kitabı okudu
Kar oranındaki düşme eğilimi, artı-değer oranında bir yükselme eğilimi ve dolayısıyla emeğin sömürü oranında bir büyüme eğilimi ile içiçedir. İşte bu yüzden kar oranında düşmeyi istisna olarak görülebilse de ücretlerin oranında bir yükselmeyle açıklamak kadar saçma bir neden yoktur. Kar oranına biçim veren koşullar iyice anlaşılmadan, farklı dönemlerde ve ülkelerdeki ücret oranlarının gerçek bir tahlilini istatislik yokuyla yapmak olanaksızdır. Kar oranı emek daha az üretken hale geldigi için değil daha çok üretken hale geldiği için düşer. Artı-değer oranındaki yükselme de, kar oranındaki düşme de emeğin büyüyen üretkenliğinin kapitalizm altında ifadesini bulan özgül biçimlerdinden başka bir şey değildir.
Sayfa 213 - Sol yayınları
Kapitalizm ve Kendi İç Çelişkisi
Marx'a göre, bir işçinin saat başı 10 lira ücretle 6 saat çalışması karşılığında 60 lira olması onun emeğinin karşılığını gösteriyordu. Fakat aynı ücretle 10 saat çalıştırılması karşılığı ekstradan yaratılan 40 liralık emek "artık değer"i oluşturuyordu. Emeğinden ve vaktinden çalınan işçinin bu 40 liralık artı üretimi
336 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.