Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Arz-ı hâl etmeye cana seni tenha bulamam Seni tenha bulsam kendimi aslâ bulamam Ulvi
Edep, Nezâket ve Terbiye
Osmanlılar'ın edep, nezaket ve terbiye husūsunda kaydettikleri seviye, hiçbir milletle käbil-i kıyas değildir. Onların muâşeret ādâbı, misli görülmemiş bir mükemmellik ve incelik arz eder. Bunlar, millet ve mez- hep ayrımı yapılmaksızın bütün insanlara karşı aynen riayet edilen rühi ve vicdanî bir kânun mesåbesindedir. Dolayısıyla Osmanlı
Sayfa 501 - Erkam yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Üslup kalpten doğar zira. Sadece dilin değil cümle azaların üslubu hem de. Çünkü söz değildir yalnız dudağından döküldüğü kişinin kalbinin suretine bürünerek arz-ı endam eyleyen, hâl, hareket, eda kişiye ait her bir şey de billur bir aksidir o suretin..
Arz- ı hâl etmeye cana seni tenha bulamam Seni tenha bulsam kendimi aslâ bulamam
Denizlerin Allah(swt),a işaret etmesi
هَلْ مِنْ مَز۪يدٍ ... deyip dururk، denizlerin ve büyük nehirlerin cezbekârane cûş u huruşla zikirlerini ve hazîn ve leziz seslerini işitir. Lisan-ı hal ve lisan-ı kàl ile: "Bize de bak, bizi de oku!" derler. O da bakar, görür ki: Hayatdarane mütemadiyen çalkanan ve dağılmak ve dökülmek ve istila etmek fıtratında olan denizler, arzı kuşatıp, arz ile beraber gayet sür'atli bir surette bir senede yirmibeş bin senelik bir dairede koşturulduğu halde; ne dağılırlar, ne dökülürler ve ne de komşularındaki toprağa tecavüz ederler. Demek gayet kudretli ve azametli bir zâtın emriyle ve kuvvetiyle dururlar, gezerler, muhafaza olurlar. Sonra denizlerin içlerine bakar, görür ki: Gayet güzel ve zînetli ve muntazam cevherlerinden başka, binlerce çeşit hayvanatın iaşe ve idareleri ve tevellüdat ve vefiyatları o kadar muntazamdır; basit bir kum ve acı bir sudan verilen erzakları ve tayinatları o kadar mükemmeldir ki, bilbedahe bir Kadîr-i Zülcelal'in, bir Rahîm-i Zülcemal'in idare ve iaşesiyle olduğunu isbat eder. ...
Sayfa 106 - Envar neşriyatKitabı okuyor
RİSALE-İ NUR’UN İÇYÜZÜ) ABDULLAH TEKHAFIZOĞLU
İbn Kayyım el-Cevziyye, İgasetu’l-Lehfan fi Mesayidi’ş-Şeytan adlı eserinde der ki: Peygamberlerden başkaları, şahsî düşüncelerinde ve ilhamlarında hata da ederler, isabet de. Onların zan ve ilhamları, düşünceleri ve hatıraları 80, Allah’ın kulları için delil ve hüccet niteliği taşıyamaz. Allah’ın ilhamına mazhar olanların sadatı, ashab-ı
Reklam
Bu dünyaya arz-ı endâm değil, arz-ı hâl için geldik.
Osman Nuri Topbaş
Osman Nuri Topbaş
Yetiş ey keştibânım bir derin deryaya düştüm ben Meded gavvasım ol kim bî-amân dalgaya düştüm ben Ne bir sâhib-vekâr oldum ne bir kimseye yâr oldum Kocaldım ihtiyar oldum ne bir hemtâya düştüm ben Bilen yok hasb-ı hâlimden usandım tatlı canımdan Cüdayım âşiyânımdan şeb-i gayyaya düştüm ben Şikâr almaklığa cânân ilinden azm-ı râh ettim Hemân
DOKUZ - OĞUZ MENKIBESİ
Dokuz - Oğuzlar evvelce, Kumlançu adı verilen bir ülkede otururlarmış. Burada Tuğla ve Selenga adlı iki ırmak akarmış. Bir gece oradaki iki ağacın üstüne, gökten bir nus nütunu indi. Bu ağaçlardan biri sümü yani huş yahut kayın ağacı (bouleau), diğeri kasuk (yani Cihangüşâ’ya göre çamfıstığı, Mahmud-i Kâşgarî’ye göre fındık) ağacı idiler.
istemem baharda yaprak dökülsün ..
Sana ey bi-vefa civan sevgilim! Arz-ı hâl etmektir tatlı emelim. Huzurunda lâkin tutulur dilim, Sihr-i nigâhınla solduğum zaman.
Sayfa 54 - Kapı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Bu dünyaya arz-ı endâm değil, arz-ı hâl için geldiğimizi unutmayacağız. Arz-ı endâm etmek; gurur, kibir, gösteriş duyguları içinde, Allâhʼın kullarını hakir görmek, Arz-ı hâl ise; Cenâb-ı Hakk’ın karşısında bir abd-i âciz, yani çaresiz bir kul olduğunun idrâki içinde yaşamaktır.
İfâde-i Mâhsusa
İfâde-i Mâhsusa Bu kitâbın mündericâtı (Orhun) Vâdisinde bir hükûmet-i ziiktidar teşkil eden şark Türkleri'nin 1300 bu kadar yıl evvel rekz eyledikleri bir abide üzerindeki yazılarının elifbâsından ibarettir. Vâkı'an bu harfler bize pek bî-gâne görünüyorsa da o hat ile ifade olunan vakâyi edebiyata muvâfık bir sûrette tasvir eylediği nazar-ı dikkate alınırsa Türk edebiyâtının büyücek bir kademi olduğu anlaşılır. Husûsiyle bunlardan elli sene sonra vâdi-i mezkûru nişimen-gâh-ı ârâm ittihaz eden Uygur Türkleri'nin tarz-ı tahrîr ve edebiyât-ı milliyelerindeki kuvvet mu'allim şehir Mösyö Vambery'nin (Kutadgu Bilig) nâm-eserlerinin mukaddimesinde "Avrupa'nın henüz zalâm-ı cehl içinde bulunduğu esnâda Türklerde celi bir nûr-ı temeddün-i şa'şa'a-nümûn" olduğuna dair izâhât vâk'alarını te'kid eylemekle beraber medeniyet-i kadîmemizi daha gerilere doğru irca' eder. Çünkü Kutadgu Bilig hicretin 462 tarihinde yazılmış, bu âbide ise hemân ahd-i nübüvvet-penahide rekz edilmiştir. Medeniyet-i kadîme-i milliyemizin bir şâhid-i fenâ nâ-peziri olan şu abide hututunu keşf ve hal eden meşâhir-i mu'allimîn ve müşteşrikînden Mösyö (V. Thomsen) cenâblarına Türkiyât-ı ilmiye ve hususiyle mensûbiyeti ile mübâhi olduğumuz millet-i Türkiye nâmına olarak arz-ı ihtirâm eyler ve işte ilk defa olarak o yazı ile ma'a'l-iftihâr Necip imzâsını şu mukaddimeye vaz ederim. İstanbul fî 12 rebi'ül-evvel sene 1315 𐰤𐰀𐰲𐰃𐰋
Sayfa 9 - Kutluğ Yayınevi, Burcu Yanıklar UluçKitabı okuyacak
Yağmur yağmamış hani günlerce. Bir tek bulut yok gökyüzünde. Köylü perişan. Ters giyilen cübbeler nafile, yağmur duaları icâbetsiz. Açı doyurmuşlar, fakiri giydirmişler, yetimin başını okşamışlar, yok yine yok. Bir dervişin yolu o köye düşende ahvâli anlatıp arz-ı hâl eylemişler. “Nerede bir yanlış ettik bilmiyoruz ama vaziyet bu, bize bir yol gösterin, bir de siz ellerinizi yağmurun Rabbine açın” diye niyaz etmişler. Derviş onları iyice dinledikten sonra; “bu köyde ne kadar küçük çocuk varsa hepsini buraya toplayın” demiş. Şaşırmışlar ama vardır bir hikmeti deyip isteneni yapmış köylüler. Derviş baba çocuklarla biraz sohbet etmiş, her birini tek tek dinlemiş. Sıra küçük bir çocuğa gelince tebessüm ederek köylüleri çağırmış yanına. Bakın demiş, dinleyin bu gül yüzlüyü ve anlayın yağmur niçin yağmıyor. O gül yüzlü biraz da mahcup anlatmaya başlamış: - “Babam, bayram için bana yeni bir ayakkabı aldı. Ben her gece uyurken Allah’ım diyorum ne olur yağmur yağmasın. Yağmur yağıp da yeni ayakkabılarım çamur olmasın.” Gönlünü yapmışlar çocuğun, “Biz sana yeni bir ayakkabı daha alırız” demişler. Bulutlar duymuş çocuğun râzı olduğunu, yağmurun Rabbi, haydi demiş bulutlara, köylü çifte bayram eylemiş. Allah aynı Allah, hakikat aynı hakikat, köy aynı köy…
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.