Cenab-ı Hakk'ın iki tarzda icadı vardır:
Birisi 'ibda'; yani hiçten, yoktan yaratmak, icat etmektir. Diğeri ise 'inşa'; yani yaratılmış unsurları bir araya getirmek suretiyle yeni bir mahlûk ortaya çıkarmak, yaratmaktır.
Bütün maddenin özünü meydana getiren ve kainatın ilk cevheri durumunda bulunan 'esir' maddesi, yoktan yaratılmıştır.
Bu mübarek ve kutsal Asr Sûresi'ni, rahmetli babamın mahalle komşusu olan merhum Mehmet Akif Ersoy'un bir şiiri ile noktalamak istiyorum!
Hâlık'ın nâ mütenâhî adı var, en başı Hakk, Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak!
Hani ashâb-ı kiram "ayrılalım" derken, Mutlaka Sûre-i Ve'l-Asr'ı okurmuş, bu neden?
Çünkü meknün o büyük Sûre'de esrâr-ı felâh, Başta iman-ı hakiki geliyor, sonra salah.
Sonra hak, sonra sebat; işte kuzum insanlık! Dördü birleşti mi yoktur sana hüsran artık...
Her şeyin bazı istisnaları olduğu gibi sabrı tavsiyenin de bazı istisnaları vardır. Bu nedenle bazı yerlerde acele etmek farz olabilir.
Örneğin; gecenin geç saatlerinde müslüman olmak için gelen bir yahudi, hristiyan ya da ateist'e, "Şimdi sırası mı? Yarın gel." diye o kişinin sabaha kadar kâfir olarak kalmasına razı olmak,
Ehli sünnetin "Küfre rıza, küfürdür."
hükmüne göre, "Şimdi sırası mı? Yarın gel." diyen kişinin, kâfir olmasından korkulur.
Ey oğul! Sorularından bir kısmı benim yazdığım kitaplarda mevcuttur, oraya bakarsın;
Sorduklarının bazılarını yazmak ise haramdır. Bildiğinle amel et, bilmediğin sana açılacaktır.
Düşenin elinden tut. Ta ki sen de düştüğün zaman tutacak el bulasın.
Sözlerin tatlı, tavırların zarif olsun. İnsanın kabası, Isırgan köpek gibidir, herkes tarafından taşlanır.
Başkalarından gördüğün kötülük, seni iyilik yapmaktan alıkoymasın. İyilik ibadettir, kötülükle hesaplaşmaz.
Kibirli olma. Kibirli insan sarımsak kokan ağız gibidir. Herkesi kendinden uzaklaştırır.
Alçak gönüllü ol. Mütevazı insan, meyve ağacına benzer. Meyve dalmin yere eğilmesi meyvesinin çokluğun dandır.
Herkesin imrendiği pırlanta gibi kıymet sahibi ol Korkma, yerde kalmazsın.
Kendinden üsttekilere değil, kendinden alttakilere bak, rahat edersin.
İşinde ve sözünde doğruluktan ayrılma. Hak doğruların yardımcısıdır.
Çalış, daima çalış, fakat hırsı bırak. Zira hirs, verimli çalışmanın, sağlık ve saadetin düşmanıdır.
Kimseye karşı kin tutma ve kimsenin muvaffakiyet ve saadetini kıskanma, fakat imren. Sen de öyle bir muvaffakiyet ve saadete erişmeye çalış. İmrenmek, yük selmenin şartıdır. Kin ve kıskançlık ise iç ferahlığı, sağlık ve saadetin iki azgın düşmanıdır.
Dost kazanmak için cömert ol. Bil ki cimrinin dostu yoktur.
Gençliğinde iyi arkadaş kazan. Yaşlılıkta kazanılan arkadaşlık sağlam olmaz. Zira paslı teneke lehim tutmaz.
Gençlik güzelliğine, "şans" denilen kör kuvvet bile âşıktır. Gençliğini boş yere harcama, onu kıymetlendirmeyi bil.
Herkesçe beğenilen asıl güzellik, ahlak güzelliğidir. Çünkü ahlakı güzel insan her yaşta güzeldir.
Ahlakını güzelleştirmeye daima çalış. Ahlak güzelliği insan için en kıymetli bir servettir.
En yakın arkadaşlarınla bile şakaların zarif olsun. Kaba şakadan hayvan bile hoşlanmaz.
Dost ol, ta ki sana da dost olsunlar.
Dostluğunu kötü günde göster. Ta ki kötü gün dostu bulasın.
Devamlı ve düzenli çalış. Ve her gün aynı saatlerde behemehal çalışmaya otur. Çalışmayı uzun fasıla ile kesip terk etme. Hasta ve yorgun değilsen tatil aylarında bile yavaş ve az da olsa çalış. Ta ki çalışma alışkanlığı körlenmesin ve tekrar çalışmaya koyulmak için zahmet çekmeyesin.
Bir iş üzerinde yorulursan dinlenmek için işini değiştir ve çalışma hızını yavaşlat. Fakat dinlenme baha- nesi ile asla boş oturma. Boş oturanın içi, işlemeyen demir gibi pas tutar.
Çok düşün. Ve bil ki, çalışmak mutlaka hareket etmek veya okumak, yazmak demek değildir. Düşünen bir insan, maden kuyularında kazma sallayan işçiden daha çok çalışıyordur.
Verimli çalışmayı sakın iş üzerinde geçirdiğin zamanla ölçüp de, eh bugün şu kadar saat çalıştım, yetişir deme. Çalışmanın neticesine ve öğrendiğine bak.
Fikri çalışmalar için, aynı saatlerde devamlı ve tertipli bir surette, günde iki üç saat bile kâfidir. İslam filozofu İbni Sina, dünyaca meşhur olan Kitâbü'ş-Şifa'sını, her gün sabah namazından sonra Bağdat'taki bir caminin büyük bir kandili altında oturarak, kuşluk vaktine kadar, yani takriben iki saat çalışmak suretiyle vücuda getirmiştir.
Çalışmaya oturduğun zaman tıpkı ateş hattında düşmanı gözetleyen bir asker gibi uyanık ol ve dikkat kesil. Ve bütün ruhi ve bedeni kuvvetinle kendini işe ver. Bir işe başlamadan evvel o işi (dersi, vazifeyi, kitabı) en kısa bir zamanda, en kolay ve en temiz bir surette nasıl yapmak, nasıl öğrenip etüt etmek mümkün olduğunu iyice düşünüp hesapla.
Çalıştığın bir iş (bir ders, bir kitap, bir yazı) üzerinde herhangi bir güçlüğü yenmeden bir adım bile gerileme. Ve bil ki, yılgınlık, maskeli bir tembelliktir. Gene bil ki, çalışma sevgisi güçlükleri yenmekten doğar ve kuvvetlenir. Güçlüğü yenmekten hasıl olan manevi zevk, eşsiz bir zevktir. Emin ol ki, harpte zafer ve işte muvaffakiyet yılmayanındır. Sebat önünde güçlükler erir ve imkânsız görünen, mümkün olur.
İşinde rastladığın bir güçlüğü evvela parçala. Her parçayı birer birer ve sıra ile yenmeğe çalış.
Allah (c.c) duygusundan ve sevgisinden uzak bir terbiye yalnız fayda ve menfaat düşüncesine dayanır. Fakat din terbiyesi terbiyesi hasbi, karşılıksız ve ulvidir. Bu terbiye insanı yükseltir, iyiliği ve adaleti, hiçbir menfaat düşüncesine saplanmadan sevdirir.
En değişmez huyların bile, terbiye ve nefis mücadelesi sayesinde, gerek kendi şahsımız ve gerek muhitimiz için zararlarını sınırlamak ve onları âdeta hapse mahkum olmuş birer asi kuvvet hâlinde zapt etmek mümkündür. Başlangıçta, ön sözde, adı geçen âlim papaz bana bir gün: "Eğer ben papaz olup nefis mücadelesine girişmeseydim, bir haydut olur çıkardım. Bende o hamur var." demişti. Düşündükçe ve tecrübem arttıkça bu sözdeki manayı daha iyi anladım. Ve şuna kani oldum ki, terbiye ve nefis mücadelesi, değişmez kötü huyların, kötü istidat ve temayüllerin zinciridir.
Irsi huyların kökten değiştirilebileceğine düşmanlarım inansın. Mizaçtan doğan huylar, güç olmakla beraber değiştirilebilir. İtiyatla elde edilen ve tamamıyla kazanılmış olan huyları ise, sıkı bir irade kontrolüne ve nefis mücadelesine tabi tutarak tashih edip değiştirmek daima elimizdedir.
İrade; yalnız insanı hayvandan değil, hem de insanları birbirinden ayıran ve aralarında üstünlük ve aşağılık farkları oluşturan yegane ruhi kuvvettir. Etrafına bak, gördüğün üstün insanlar bunu hep iradelerinin kuvvetine borçludurlar.
Namusluluk, insan, vicdanı ile başbaşa kaldığı zaman ona verecek utandırıcı hesabı olmamak demektir. Bu ise, emin ol ki, mesut olmanın ve iç huzuru ile yaşamanın ilk ve en zaruri şartıdır.
Kadınlar içerisinden, onların meselelerini bilen ve onlara öğretecek olan bir kadronun meydana gelmesi, Efendimize (s.a.v) her bakımdan yakın olmakla mümkündü. Şeriat hükümlerini hanımlara yine hanımların öğretmesi gerekiyordu kadın onun görüşüne göre toplumun yarısı idi.
Bugün bile Sultan İbrahim'e deli diyenler, Rus halkının gerçekten deli olan, Rus çarı Deli Petroya Büyük Petro dediğini hatırlayıp azıcık sıkılmalıdırlar.
Osmanlı'da hayat ahirete dönüktü. Ahirete dönük olduğu için de hayatta fuzuliyata (gereksizliğe) yer yoktu... "Eğlence" mantığımız Avrupa'yı taklide başladığımızdan bu yana değişti. Hayatımıza "vur patlasın, çal oynasın" ölçüsüzlüğü hakim oldu.
Osmanlı'da çocuklar 9-10 yaşındayken muhabbet sofrasına alınır, 14'üne bastıklarında soru sorma hakkı tanınır, 19'undan sonrada görüş bildirmelerine müsaade edilirdi.