Yolculukların en çilelisi aşk için yapılandır. Ve zorluk ne kadar artarsa aşk o kadar kıymete biner, o kadar anlam kazanır, o kadar vazgeçilmez bir hal alır.
"Sadece tutkularıyla sevdiğini sanıp âşık olduğunu düşünen kişi aslında sadece bedensel arzularının kölesidir. İnsan bedeninin ihtiyaçları arasında yemek yemek de vardır ve o, sevdiği kişiyi çok acıkmış birinin yemeğinin sabırsızlıkla önüne konulmasını beklediği gibi iştahla bekler. Ancak bu aşk ya da sevgi değil sadece tutkuların ve bedensel ihtiyaçların duygusal sanrılarla açığa çıkmış halidir. Bu tıpkı bir kurdun kuzulara duyduğu sevgi gibidir. Kurtlar aslında kuzuların değil, onları yedikten sonra alacakları hazzın ve doygunluk hissinin peşindedir. "
Şöyle ya da böyle olmak elbette kendi elimizde. Bedenimiz bahçemizdir, irademiz de bahçıvanı, ister ısırgan dikersin, ister kekik, ister hıyar yetiştirir, kabak ekersin, bahçeni ya tek bir bitkiye ayırabilirsin ya da bir sürü çiçekle doldurabilirsin, yeter ki sen iste! Bahçenin kısır kalması da elinde, verimli, bakımlı olması da. Bunların hepsini yapmak irademize bakar. Neyse ki, duygularımız mantığımızla dengelenmiş. Yoksa damarlarımızdaki şu azgınlık, içimizdeki şu şehvet düşkünlüğü bize ne oyunlar oynardı. İyi ki mantık denen bir şey var da, kuduran isteklerimizi, bedenimizin iğnelenmelerini, dizginsiz tutkularımızı bastırabiliyoruz. Senin aşk dediğin şey, işte bu tutkularımızın bir uzantısı, bir sürgünü.