Artık olamayacağını biliyorum. Aşk benim kalbimi yakıyor, seninkini yalayıp geçiyor. Ben tam merkezine koyuyorum aşkı hayatımda, sen başka bir şeyin yerine koyuyorsun.
Bana evlenme teklif ettin, reddettim. O gece sana geldim, bu defa sen reddettin. Aşkı ve ahlakı tartıp durdun aylar boyunca. Gerekçelerini, savunularını, ithamlarını, infazlarını sıraladın; sanığı da savcısı da yargıcı da sen olan bir mahkemede yargılayıp durdun kendini defalarca. Hangi yanın haklı çıksa, bu davanın öbür yanından yara aldın. Çünkü ne yeteri kadar âşık ne de yeteri kadar ahlaklıydın.
Oysa aşkın yeterince’ si olmaz benim için hiç olmamış sevgilim. O ya vardır ya yoktur. Hududu, temkini, itidali, tazmini olursa zaten aşk olmaz. Var olduğu müddetçe vardır o. Ve var olduğu müddetçe de tek biçimde tek hacimdedir…
"Tüm ahlaki erdemlerin bir bakıma neden sevgiye benzediği anlaşılmaktadır: çünkü yokluğunda onu taklit etmektedirler, çünkü (eğitim yoluyla) ondan gelmektedirler ya da ona yönelmektedirler."
Eserin en ilginç yönü, anlattığı aşk değil, hayal dünyasında yaşayan, yalnız ve kendini sosyal hayattan soyutlamış gencin, bu aşk ile kaçırdıklarını fark etmesi, gerçek hayat-hayal dünyası karşılaştırması yaparak, bilinçli olarak tercih ettiği hayal dünyasının tahlilini yapmış olmasıdır. Bu tahlilde kahramanımız şunları der:
“…şimdiye kadar
Âdet Gören Erkekler Olsaydı…
Gloria Steinem’ın ilk defa 1978’de Ms. dergisinde yayınladığı ve aşağıda çevirisini bulacağınız bu yazısı hala güncelliğini ve komikliğini koruyor.
—
Hindistan’da yaşamanın bana öğrettiği şey, dünyanın beyaz azınlığının bize açık tenlilerin daha üstün olduğu yalanını yutturmak için yüzyıllar harcadığı. Halbuki