Genel olarak hayatlarımızda herkes kendi hemcinsini daha iyi anlar diye bir düşünce var.
Stefan Zweig ise bunun doğru olmadığını okuduğum iki kitabında da açıkça gösteriyor.
Yaptığı tespitleri göz önünde bulundurunca, hemcinsleri bu cümlelerin yarısını ortaya koyamaz diye düşünüyorum.
Şahsen bu kitaba başlamadan klasik (sıra dışı) bir kadının yaşamından yirmi dört saat yaşadıklarını ve psikolojisini okuyacağımı düşünürken karşılaştığım olay perdesi ile büyülendim.
Kitapta bir kadını söz bahis etse dahi sıkça hayat dersi de vermiş diyebilirim.
Hiç tanımadığı bir erkeğe merhamet ile yaklaşıp, tüm yaşamını onurunu ve şerefini bir kenara bırakıp "onun için dilenirdim" dedirtecek kadar aşkı doruklarında anlatıp, öldüğünde ise "etkilenmedim, aksine sevindim bir gün yüz yüze geliriz" cümlesi ile pişmanlığı ve hayal kırıklığını başka türlü anlatamazdı.
Tutkuların insanları ne tür fanteziler içine sürükleyebileceğini, içinden çıkılmaz korku ve bağımlılıklar içinde yok edebileceğini hissettiriyor.
Tutkuların esiri olan bir kadının ve erkeğin yirmi dört saat içinde yaşadığı psikolojik iniş çıkışları her satırda akıcı bir anlatımla okuyucuya aktaran bu kitabı size kesinlikle tavsiye ediyorum.
Merhamet ile başlayıp, aşk ile devam edip, hüsran ile sonuçlanan bu hayatı yirmi dört saate sığdırabilen, okurken psikolojik düşüncelere sürükleyen ve omuzlarımı çökerten Zweig'i de tebrik ediyorum.