Okuduğum en güzel aşk hikâyelerinden biri... Müslüman erkek (Mahmud) ile Yezidi kızın (Yezida) imkânsız aşkı. Çünkü törelere göre Müslüman biri Ezidi biriyle evlenemez. Ama yürek töre falan dinlemiyor... Törelere rağmen birbirini seven ve birlikte olmak için çabalayan iki aşığın hikâyesini okuyoruz.
''Yezida: Ya köylerin öfkesi Mahmud? Ya insanların? Ya törelerin, aşiretlerin? Onları yenebilir misin sen? Bin yıllık çaresizliği?
Mahmud: Yeneceğiz Yezida. Seninle birlik olup yeneceğiz. Tek başıma benim de gücüm yetmez. Ama sen olursan yanımda, sevdan olursa, desteğin olursa. Tüm civar köylerden ağalar, beyler gelse de; İdil'den, Cizre'den, Midyat'tan kaymakamlar gelse de; Mardin'den, Diyar-ı Bekir'den, Siirt'ten valiler gelse de; Ankara'dan vekiller gelse de yeneriz Yezida. Her maniyi aşarız, her güçlüğü yeneriz. Yeter ki bileklerimiz birleşe seninle...''
En çok etkilendiğim kısım Yezidilerin 'çember inancı' oldu. Ve Yezida'nın kendini çember içine alması... Böyle bir inacın olması ve buna fazlasıyla önem vermeleri, sanki cam bariyer varmışçasına kimsenin çemberin içindeki kişiye dokunamaması beni çok çok etkiledi.
"Çember, çemberi çizen için, komedi, içindeki içinse dramdır ama eğer biri kendini çember içine almışsa bu trajedidir."