“Ben dünyaya bir idare lambası altında geldim.
Yeryüzü Birinci Dünya Harbi'ni yaşıyordu,
Başımın üstünde mendil boyunda bulutlar vardı.
Yunan Harbi'nde yanan şehirlerimizi bir dağdan seyrettim,
O çadır çadır insanları askerleri esirleri,
Arkalarında bir gömlekle kaçan halkımızı
İlk topu ilk tayyareyi gördüm.
Anam kardeşim ve ben ayaktaydık,
Kapanık dükkânlarıyla çarşılarımıza yağmur yağıyordu.
Her sınıf insanıyla şehrim dağlara taşınmıştı.
O yangından nehirlerimiz dağlarımız ve çeşmelerimiz kurtuldular,
Yanmış ve yakılmış şehrimize bir akşamüzeri askerlerimiz girdi.
Kursaklarında bir parça ekmekle insanlar ayaktaydı,
O gün dünyayı ve insanları tanıdım,
O gün ayağımın dibindeki şehirden ağlamayı öğrendim.”
~ İlhan Berk~
Yanmış ve yakılmış şehrimize bir akşamüzeri askerlerimiz girdi
Kursaklarında bir parça ekmekle insanlar ayaktaydı
O gün dünyayı ve insanları tanıdım
O gün ayağımın dibindeki şehirden ağlamayı öğrendim
“Bizi etkilemek, direncimizi kırmak, korkutmak istiyor. Ama bu halden faydalanmak istiyorsa acele etmesi gerek. Yoksa askerlerimiz bir iki gün içinde kopan bu yaygaraya alışıp üzerlerinden geçen gülleleri kementle yakalamaya filan kalkarlar.”
Amir, me 'mûr elemeyerek
Hep bîr ipe bağladılar
Bekir-oğlu Dede Ağ (a) 'yı
Demir ile dağladılar
Sekiz gâvur bir gelince
Osman 'ımı şaşırttılar
Baban çete-başı diye
Hac (i) Ahmed'i pişirdiler
Çanakkale’de güçler eşit değildi. Düşmanın sınırsız kaynakları ve korkunç ateş üstünlüğü Mehmetçiğin hiçbir kelimeyle anlatılamayacak bir fedakârlıkla dövüşmesini gerektiriyordu.