Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Askerlerimiz.Varolsunlar.
"Ordunuzun başında bulunsaydınız söylentilere yer kalmazdı efendimiz.Bu sıcakta mı olric?Hem ben kan görmeye dayanamam: Onların bu kızgın güneşin altında nasıl öldüklerini düşünemiyorum .Ölüler için sıcak da soğuk da birdir:Duymazlar efendimiz.Söyleme Olric: fena oluyorum.Güneş batıyor efendimiz.Nobetçiler nöbetçiler nerde?Turgut silkindi.Her şey yavaşladı. Sıcaktan.Bu sarayda bir kötülük hazırlanıyor."
Aslan değil, Kartal gibi pençeliyorlar;)
Binbaşı Hakan ve Hasan Paşa, yanlarında Halid'le beraber iyi bir üçlü oluşturmuştu. Etraflarından Türk askeri eksik olmuyordu, ama onlar da en az etraflarındaki askerler kadar savaşıyorlardı. Koruma ordusuna güvenme konforu yoktu artık. Her an her yerden birileri gelebilirdi. "Hakan, nasıl gidiyor, hâlâ askerlerimiz var etrafta. Sanırım bizimkileri yenemiyorlar." "Komutanım baksanıza şu aslanlara, biri üç kişi ile uğraşıyor."
Sayfa 202Kitabı okudu
Reklam
‘1919’ şiiri
“Ben dünyaya bir idare lambası altında geldim. Yeryüzü Birinci Dünya Harbi'ni yaşıyordu, Başımın üstünde mendil boyunda bulutlar vardı. Yunan Harbi'nde yanan şehirlerimizi bir dağdan seyrettim, O çadır çadır insanları askerleri esirleri, Arkalarında bir gömlekle kaçan halkımızı İlk topu ilk tayyareyi gördüm. Anam kardeşim ve ben ayaktaydık, Kapanık dükkânlarıyla çarşılarımıza yağmur yağıyordu. Her sınıf insanıyla şehrim dağlara taşınmıştı. O yangından nehirlerimiz dağlarımız ve çeşmelerimiz kurtuldular, Yanmış ve yakılmış şehrimize bir akşamüzeri askerlerimiz girdi. Kursaklarında bir parça ekmekle insanlar ayaktaydı, O gün dünyayı ve insanları tanıdım, O gün ayağımın dibindeki şehirden ağlamayı öğrendim.” ~ İlhan Berk~
En akılı, önde gelen askerlerimiz bile "Bursa'yı, Antalya'yı, İzmir'i kurtarmakla uğraşmayın, olacak şey değil, tükeniriz, elimizdekini de kaçırırız" diyorlardı. Ancak Atatürk'ün kafasındaki geleceğe ait savaş hedefi çok daha farklı ve doğru olanıydı.
Sayfa 210Kitabı okudu
Köylü neyi anlar ki zaten, köylüyü insan yerine koyan mı var ?
Bu bir memleket mahsulüdür. Şerefli mahsul. Milli mahsuldür. Harbetmek ne kadar vatanca bir işse çeltik ekmek de öyle vatanca bir iştir. Kay­makam dedi ki, sizler pirinç ekmezseniz, hudut boylarında kan döken askerlerimiz ne yiyecek? Sizler ne yiyeceksiniz? Vatandaşlar ne yiye­cek? Sizler olmasaydınız, ta Japonyadan vapur vapur pirinç getirtmek zorunda kalacaktı hükümet. Paramız su gibi dışarı akacaktı. Köylü milleti bunu idrak edemez.
Mustafa Kemal Atatürk:
"Kadınlarımız hadd-i zatında hayat-ı ictimaiyye'de er­keklerimizle her vakit yanyana yaşadılar. Bugün değil, eskiden beri, eski zamanlardan beri kadınlarımız erkeklerle baş başa hayat-ı cidalde, hayat-ı ziraatte, tedarik-i maişette erkeklerimizden yarım hatve geri kalmayarak yürüdüler. Belki erkeklerimiz, memleketi istila eden düşmana karşı süngüleriyle, düşmanın süngülerine göğüslerini germekle düşman karşısmda isbat-ı vücud ettiler; fakat erkeklerimi­zin teşkil ettiği ordunun hayat menbalarını kadınlarımız iş­letmiştir. Memleketin esbab-ı mevcudiyyetini hazırlayan kadınlarımız olmuştur ve kadınlarımız olmaktadır. Kimse inkar edemez ki bu harbde ve ondan evvelki harblerde mil­letin kabiliyyet-i hayatiyyesini tutan hep kadınlarımızdır: “Çift süren, tarlayı eken, ormandan odunu ve kereste­yi getiren, mahsulatını pazara götürerek paraya kalp eden, aile ocaklarının dumanını tüttüren, bütün bunlarla beraber hayvanı ile, kağnısı ile, kucağındaki yavrusuyla, yağmur demeyip, çamur demeyip, sıcak demeyip Cephe'nin mü­himmatını taşıyan hep onlar, hep o ulvi efkar, o ilahi Ana­dolu kadınları olmuştur; binaenaleyh büyük ruhlu, büyük duygulu kadınlarımızı şükran ve minnetle ebediyyen taziz ve takdis edelim!"
Sayfa 104
Reklam
"Cihan Harbinden beri ardı arası gelmeyen bir cenk için, ağzından bir şikayet sözü çıkmadan, nesi varsa hepsi­ni veren Anadolu kadınları! Erkekleri kan ve ateş yerlerin­de savaşırken, uzak denizlerin kıyılarından orta yaylalara doğru, günlerce haftalarca, çıplak ayakları, giyimsiz sırtlarıyla kurşunları, top mermilerini taşıyan Anadolu kadınları! Batıda, doğuda, kıblede, bütün cephelerin arkasında memleketi işleten, tarlaları yeşerten, sayısız yetim çocukları yetiştiren, büyüten sensin, ey Anadolu kadını! Sırası gelince cephaneyi, yaralıyı taşımak sana yetmedi; silaha sen sarıldın, düşman önünde sen de nevbet bekledin, ateş­lere sen de girdin, sen de gaza ettin! 'Erkek arslan arslan olur da, dişi arslan arslan olmaz mı?' diyen sensin! Erke­ğinle beraber zafere erdirdiğin gazan mübarek olsun…”
Sayfa 101
“Kağnısının başında duran bir ihtiyar ni­neye yaklaşmış ve sormuştum: 'Nine, üşüyor musun?'. Şu cevabı vermişti: 'Hayır oğul, üşümüyorum. Düşman, top­raklarımıza bastığı günden beri içim yanıyor!”
Sayfa 97
“Eşini kaybeden Türk kadını bana, 'Kumandan Bey, Hacı İshak şehit oldu; fakat Türk milleti yaşayacaktır' diyordu. Bu ilahî ses hâlâ kulaklarımda çınlamaktadır.”
Sayfa 73
1920 Temmuz'unda Osmaniyye'deki müstahkem Fransız karargahı­na yapılan hücumda arkadaşlarının tereddüdünü gören Rahmiye, "Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da, siz erkek olduğunu halde yerlerde sürünmekten ve sak­lanmaktan utanmıyor mısınız?" diye bağırarak arkadaşla­rını hücuma teşvik etmiş, Fransız karargahı önünde alnın­dan vurularak şehit düşmüştür.
Sayfa 66
638 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.