Aşk neydi hakikaten? Bir kızın cemaline, gülüşüne tutulmak mı? Gözlerinde kaybolmak mı? Onun için uğruna ölmeyi göze almak mı? Çöllere düşmek, dağları delmek mi? Yoksa bunlardan hiçbiri değil de bu aşkın kaynağını keşfetmek miydi aşk?
Bu topraklardan nice âşıklar, âşık olduğunu sananlar; ölürüm, biterim, yanarım, yakarım diyenler geçti fakat
?Kinden duyulan zevklerle aşktan duyulanların karşılaştırılması. Aşkın ızdırabı, kinin zevki vardır. Nefret edilen kimsenin hataları ve felaketleri onun ölümünden çok fazla zevk verir...?
Nereden başlayacağımı bilmiyorum.Gelki ne okuduğumu da bilmiyorum.Roman mı? Felsefe Ders Kitabı mı? Coğrafya Atlası mı? Romansa;modern mi,postmodern mi? Kahraman bakış açısı mı,Tanrısal bakış açısı mı? Kitabın bitip bitmediğini bile bilmiyorum,okuduktan sonra sonluluk sonsuzluk mefhumlarını kaybetmiş olan benliğimle bilmiyorum...Bir yerden
Kalemine hayran olduğum Atsız’a bu eseriyle bir kez daha hayran oldum. Yazım diline, üslubuna diyecek yok, su gibi akarak teklemeden ve eski Türkçeye ait çok fazla kelime içerse de sanki günümüz Türkçesiyle yazılmış gibi çok akıcı bir şekilde okunuyor.
Kitap; bundan binlerce yıl önce evli olduğu halde başka bir kıza aşık olan Burkay’ın; karısını
Karanlık bir köşede gizlenip yaşamayı her zafere tercih ediyorum.Artık kalabalığın, neşenin kanatlarında yükseldiği hava içinde herkes gibi mesut tebessümlerimle zehirlenmekten kendimi kurtardım. Bu havaya ben kinle, isyanla, en kuvvetli çelik zırhları kıran asabiyetle karıştım. Herkesin güldüğü yerde ıztırap çektim. Onların gülüşleri kinimi, sanki bu ızdırabı besledi. En büyük hisleri bu kinle bu ızdırabın içinde sakladım. Aşkın, ızdırabın, sefaletin olduğu gibi büyük şereften en karartıcı zillete düşmenin tadını da aldım. Hayatı ve insanları bu alçalma içinde tanıdım. Herkes kendisine tapılmasını istiyor, zaferin heykeli olmak istiyor. Ben bu heykelleri kırmak istiyorum.
Hangi günahın ızdırabısın sen Vernalagnia.
Yarım kalmışlıkların bir adı olsaydı biz olurduk herhalde. Tökezlemelerin , soğuk zeminlere çarpmanın adıydı biz olmak.
Sahi biz olabilseydik her satırın sonu uçurum olur muydu? Tüm kelimeler yokuş aşağı bakıyor. Sanki kalemi bıraksam bütün kelimeler teker teker aşağı atlayacak gibi.
Hiç düşünmezdim bizi ayrı şiirlerde. Düşünemezdim.
Başkasına şiir olmak bizim kalemimizi kırarmış . Bir zamanlar tutkuyla süren aşkın ızdırabı da böyle oluyormuş Vernalagnia. Sensizlik üşüyor , ben üşüyorum. Biz üşüyoruz nerdesin? Biz , bizken burnumun dibinden ayrılmayan gövden, Işık nerden vurursa vursun ayırt edebildiğim gölgen yok.
Kışın çabuk üşüyen ellerim şimdi daha çok üşüyor. Kabahat mevsimde değil ki . Yağmur bu yağar, rüzgar bu eser, gök bu gürülder. Sen akışına bırak.
Nereden başladık birbirimizin can evinden kopmaya. Hangi gelişmemiş zihniyetin ürünüdür ayrılık.
Ayrılığın dili ne, rengi ne ?
Kimdir bu ayrılık? Kaç canı yaktı da geldi bizi buldu.
Kaç savaş gördü, kaç okul bitirdi bu ayrılık.
Geldi çattı işte, yolunu kaybetmiş de uğramış dediler.
Öyle değilmiş. Yol da bizdik,yolcu da.
Ağır geldi sevginin yükü. Hakkından gelemedik . Kaybettik biz yolumuzu. Yolumuzu ararken de en çok birbimizi kaybettik .
Acı cesurdur Vernalagnia, acı çekiyorum gülümse.
Birinden hoşlanmak, sevmek bunlar az çok herkesin başına gelebilecek hislerdir. Size, bazı insanların ömrü boyunca hiç yaşayamadığı bir duyguyu soracağım. Hiç aşık oldunuz mu? Aşkınıza kavuşabilmek için denemediğiniz yol kaldı mı? Yatak döşek hasta oldunuz mu mesela, üzüntüden baygınlık geçirip, çöktünüz mü?
İşte, Hep O Şarkı, tüm bunları
Gerçekten müthiş bir kalem.Bolca tarih, türk ezoterizmi, psikoloji felsefe mitolojik ögeler, şamanizm budizm reenkarnasyon gibi bir çok öğeyi içinde barındırıyordu.
Kitabın derin bir hüznü var içine çekiyor sizi, o duygu yoğunluğunu acı ızdırabı o melankolik tutumu, iliklerinize kadar hissediyorsunuz.
Gerçek ve gerçek dışı ögelerle sürekli
Aşkın getirdiği duygular, onları yaşadıkça bizi büyüler ve yoksunluklarında fantezilerimizi işgal eder. Aşkın coşkusu ve ızdırabı şiire, müziğe, edebiyata, pembe dizilere ve aşk romanlarına diğer her konudan daha fazla hâkimdir. Sosyal bilimlerdeki yaygın inanışın aksine aşk, Batılı aylak sınıfların meydana getirdiği yeni bir icat değildir. Tüm kültürlerden insanlar aşkı deneyimler ve aşk için özel ifadeler türetir. Bağlılığın temel bileşenleri, sevilen kişilere yönelik idealize edilmiş kimi düşünceler, derin bir empati ve ezici bir tutku ile birleşen aşkın böylesine yaygın olması, bizi onun insan deneyiminin kaçınılmaz bir parçası ve herkes açısından durumun benzer olduğuna ikna edebilir.
Sayfa 12 - Liberus Yayınları • Cinsel İlişkinin KökenleriKitabı okudu