Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
_Eğer birinin ruhunu görmek istiyorsanız, ona hayallerini sorun. _İnsan doğasındaki en derin prensip, "takdir edilme" isteğidir. _Alaycı tiplerin aslında acılarını gizlemeye çalıştığı gerçeği doğrudur. _İnsanın dünyadaki durumu, kedinin kitaplıktaki durumu gibidir; görür ve duyar ama hiç bir şey anlayamaz. _Yanlış anlayanlar tarafından
"Hangi aşk?" "Umudu olmayan aşk. Yaşama arzusu verdiğinde, fedakarlığı ilke edindiğinde, mutlak mükemmelliğe erişme düşüncesiyle yapılan her hareketi soylulaştırdığında. Evet, melekler işte böyle bir aşkı destekler, böyle bir aşk insanı, Tanrı'yı tanımaya götürür. Sevdiğine layık olmak için bıkıp usanmadan kendini mükemmelleştirmeye çalışmak, uğruna binlerce gizli fedakarlıkta bulunmak, onu uzaktan sevmek, onun için canını vermek, özsaygısını ona feda etmek, ona karşı ne gurur ne öfke duymak, yüreğinizi dağlayan korkunç kıskançlıkları ona hiç hissettirmemek, zarar görecek bile olsak ona sevdiği her şeyi vermek, sevdiğini sevmek, yüzümüzü daima ona dönmek, hissettirmeden onu izlemek; işte din böyle bir aşkı bağışlardı, böyle bir aşkın insani yasalara da ilahi yasalara da saygısı olurdu ve sizi, pis şehvetinizle sürüklendiğinizden çok başka bir yola götürürdü."
Reklam
“Bir kadını anlayan erkeğin ona en büyük saygısı suskunluğuna bıçak atmamasıdır. Çünkü suskunluk demleri kadın kalbinin haram düşüncelerin girip kirletmediği en temiz alanlarıdır.“
Sayfa 142Kitabı okudu
Kahve yavaş yavaş, tadına vara vara içilir. Anın ve hayatın anlamı üstüne düşünmeyi; yüksek fikirler ve aşkın duygular üzerinde gezinmeyi gerektirir. Kendisinden öncesini unutturur; içildiği vakti, ortamı, birlikte olunan dostları biricikleştirir. Bütün bunları bilmeyen, düşünmeyen hatta alaya alan yeniyetmelerin kahve içmeye hakkı var mıdır? Şunu peşin peşin söyleyelim ki benim 'kahve'den anladığım, adı üstünde hâlis muhlis 'Türk kahvesi'dir. Elbette nescafe'nin, espresso'nun, cappucino'nun adını ve tadını biliriz. New York'un Starbucks'larında oturup Frenk lezzetlerini tatmışlığımız vardır. Ama bunların hiçbiri, hakiki Türk kahvesinin yerini tutamaz. Ne kokusu ne tadı ne edası ne lezzeti... Kahve dediğin, bizimki gibi küçük fincanlarda içilir ki, bu, o lezzetin ulaşılmazlığına, faniliğine işarettir. Sınırlı ve az bir lezzeti, değerini bilerek, kıymetini takdir ederek, sınırlı bir zamanda çoğaltmak ve ebedileştirmek anlamına gelir. Öyle Amerikalılarınki gibi bir litrelik kâğıt bardaklarda cork cork, meyve suyu gibi içilene kahve mi derim ben! Uzun sözün kestirmesi, kahve alelâde bir içecek değildir. Ona saygısı olan, ritüeline de uymalı, uymayan içmemelidir.
Sayfa 78 - 2.basım Mart 2012, Ali ÇolakKitabı okudu
Umudu olmayan aşk. Yaşama arzusu verdiğinde, fedakârlığı ilke edindiğinde, mutlak mükemmelliğe erişme düşüncesiyle yapılan her hareketi soylulaştırdığında. Evet, melekler işte böyle bir aşkı destekler, böyle bir aşk insanı, Tanrı’yı tanımaya götürür. Sevdiğine layık olmak için bıkıp usanmadan kendini mükemmelleştirmeye çalışmak, uğruna binlerce gizli fedakârlıkta bulunmak, onu uzaktan sevmek, onun için canını vermek, öz saygısını ona feda etmek, ona karşı ne gurur ne öfke duymak, yüreğinizi dağlayan korkunç kıskançlıkları ona hiç hissettirmemek, zarar görecek bile olsak ona sevdiği her şeyi vermek, sevdiğini sevmek, yüzümüzü daima ona dönmek, hissettirmeden onu izlemek; işte din böyle bir aşkı bağışlardı, böyle bir aşkın insani yasalara da ilahi yasalara da saygısı olurdu ve sizi, pis şehvetinizle sürüklendiğinizden çok başka bir yola götürürdü.
Sayfa 47 - CanKitabı okudu
_Kalbin yolu güzeldir ama tehlikelidir. Zihnin yolu sıradandır ama güvenlidir. Erkek en güvenli ve en kestirme yaşam tarzını seçmiştir. Kadın duyguların, hislerin, ruh hallerinin en güzel ama en sarp, en tehlikeli yolunu seçmiştir. Ve bugüne kadar dünya erkekler tarafından yönetildiği için kadınlar muazzam şekilde azap çekmiştir. O, erkeğin
Reklam
Aşk passadoya saygısı yoktur, hiç kulak asmaz düello kurallarına
Nar sist
Narsisizm, pek çok psikoloji kuramcısına göre bir telafi stratejisidir. Narsist birey, temel güvenlik ve bütünlük duygusu olmayan, benlik algısı, benlik saygısı ve hatta yaşamsal işlevleri bütünüyle dışa bağımlı, yaşamının öznesi olamayan, kırılgan bir performans nesnesidir. Güçsüz, yetersiz, hasarlı algıladığı ve deneyimlediği benliğini inkar eder ve onun yerine sınırsız üstünlük, başarı, güzellik, zenginlik, iktidar, şöhret, yücelik, yenilmezlik, aşkın ya da umursamazlık, aykırılık, kötülük, cezalandırıcılık, acımasızlık fantezilerine dayanan büyüklenmeci sahte benliği yaratır. Bu aslında bireyin kendi olamaması, asıl benliğini üstün insan imajına kurban etmesidir. Ki pek çok durumda bu imaj, trajikomik bir şekilde süper kahramanları çağrıştırır.
Son kıral ağlıyor, üstünde son kuş yoruluyor Halkın kayıp annelere saygısı yok Tut elimden Düşen tüyleri toplayalım Tut İsimsiz çocuk ağlamasın Kuyuda Işık sönmesin Kırk oda içiçe dönmesin Halâyıklar Sağır Dualar boğuk olmasın Son insan yürüyor Tut elimden kaçalım Kaçalım kaçalım Bizi kimseler görmesin Arayanlar bulmasın Tren duvarları sarsmasın Yürek bu kadar hızlı çarpmasın Kan böylesine hızlı akmasın Aşkın kulakları sağır Sesi boğuk olmasın
Sayfa 43 - .Kitabı okudu
Eski zamanlarda ataerkil aile düzeninde baba ile oğulun çatışan çıkarları vardı ; oğul, tam bir ekonomik ve toplumsal bağımlılığı ancak babasının ölümüyle elde edebilirdi. Bu düşmanca yapay ilişki, aşırı oğul saygısı ve kaskatı görev duygusuyla ve ustalıkla gizlenmek zorundaydı. Bu ahlak süsleri ardında kıskançlık ve nefret duygusunun gerekçeleri saklıydı. Bu gerçeklerin ortaya çıkmasını utanç duygusu önler.
33 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.