Gönderi

Kahve yavaş yavaş, tadına vara vara içilir. Anın ve hayatın anlamı üstüne düşünmeyi; yüksek fikirler ve aşkın duygular üzerinde gezinmeyi gerektirir. Kendisinden öncesini unutturur; içildiği vakti, ortamı, birlikte olunan dostları biricikleştirir. Bütün bunları bilmeyen, düşünmeyen hatta alaya alan yeniyetmelerin kahve içmeye hakkı var mıdır? Şunu peşin peşin söyleyelim ki benim 'kahve'den anladığım, adı üstünde hâlis muhlis 'Türk kahvesi'dir. Elbette nescafe'nin, espresso'nun, cappucino'nun adını ve tadını biliriz. New York'un Starbucks'larında oturup Frenk lezzetlerini tatmışlığımız vardır. Ama bunların hiçbiri, hakiki Türk kahvesinin yerini tutamaz. Ne kokusu ne tadı ne edası ne lezzeti... Kahve dediğin, bizimki gibi küçük fincanlarda içilir ki, bu, o lezzetin ulaşılmazlığına, faniliğine işarettir. Sınırlı ve az bir lezzeti, değerini bilerek, kıymetini takdir ederek, sınırlı bir zamanda çoğaltmak ve ebedileştirmek anlamına gelir. Öyle Amerikalılarınki gibi bir litrelik kâğıt bardaklarda cork cork, meyve suyu gibi içilene kahve mi derim ben! Uzun sözün kestirmesi, kahve alelâde bir içecek değildir. Ona saygısı olan, ritüeline de uymalı, uymayan içmemelidir.
Sayfa 78 - 2.basım Mart 2012, Ali ÇolakKitabı okudu
··1 alıntı·
485 görüntüleme
Ömer Faruk Karademir okurunun profil resmi
Belki de birçoğumuzun basit bir eylem olarak gördüğü ''kahve içmeyi'' bile yüksek bir edebiyatla anlatmayı başarabilendir ''Ayvazoğlu''. :)
Fâtih okurunun profil resmi
:) öyle
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.