Sana geldiğim yağmurlu günleri hatırlar mısın?
Pencerene açılan yol dönemecini.
Aralar mısın hatırama öyle her akşam
Ilık gülüşlerinin gölgesiyle yüklü perdelerini.
Bulutlar terk ederdi şehri daima
Akşamları gemiler terk ederdi
Bir balkonun kalırdı sanırım
Kaybolan gölgelere aşina
Vapur iskelesinde buluştuğumuz bir akşam
O akşam erkenden
İşte sevgili kızım, o günden sonra ne vakit aşktan bahsedilse, nerede bir âşıka rastlasam lekesiz ahlâka sahip o delikanlıyı anlamaya çalışır, onun gibi olmaya özenirim ben.
Gurur ve Önyargı
Mart bitiminde başladığım kitabı mayıs ayının başında bitirebildim. Araya bayram girmesi de etkili tabii. Instagram blogumda detaylı bir yorum paylaşmaya çalıştım ama buraya da bir cümle yazayım.
Bence kitap kesinlikle aşktan çok dönem kitabı. Ana karakterlerin gururu ve önyargıyı temsil ettiğini de düşünürsek bu isimle çevrilmesi daha doğru olmuş.
Onca gurur ve önyargıdan sonra olayların tek bir mektup ile bu kadar çabuk çözülmesi garip olsa da sonunun iyiye bağlanmasına ve aralarındaki buzların erimesine sevindim.
Şiir okumayan, şiirden anlamayan aşık olabilir mi? Etrafım böyle şiir okuyan insanlarla dolu olsaydı keşke, aşktan anlayan, halden anlayan. Kitap okuyanlar var ama kitap okuyup çok konuşan ve boş konuşan insanlara tahammül bile edilemez. Bir yerden sonra susup dinliyorsun sadece. Ya da dinlemiyorsun.
Kadınlar sevilmek istediği gibi sever. Ben koşulsuzca ve gerçek sevdim. Biraz tereddüt etseydim ben de senin gibi hesaplar yaparak sevecektim. Gerçek aşkı yalanlardan öğrenmek ne acı değil mi? Allah kimseye böyle bir tecrübe yaşatmasın. Hoşça kal sevgilim. Gittiğin yerde mutlu ol. Ama sakın unutma, bundan sonra sana gelenler, terk ettiklerinin bıraktığı boşluğa düşecek! Aşk herkeste başka kanar. Dilerim son bıraktığın olurum. Daha kanayacak yerim kalmadı. Gidemiyorsan aşktandır, aşktan! Varsın Bu da senin zaferin olsun.
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
Ne kalacak bizden ?
Bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim
Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
Bizden diyorum, ikimizden
Ne kalacak ?
Henri Barbusse'ün ,1908'de okurla buluşan ilk romanı Cehennem,tekbencilik felsefesi olarak bilinen Solipsizm'e dayanan,"Var olan tek zihin benim" ya da "Benim zihinsel durumlarım var olan tek zihinsel durumlardır." İfadesiyle kendini açıklayan,kitapta bahsi geçen karakterin anlatımında da kendini hissettiren
Bu kitabı en çok kendimi sorgulamama neden olduğu için sevdim. Duygu Asena ile ilk defa bu kitapta tanıştım ve açıkçası romanlarından önce düşüncelerini açıkça yazdığı bir kitabı okumak ve yazarı görebilmek hoşuma gitti. Bugüne kadar nasıl da keşfetmemişim?
Tabii genel açıdan evlilik üzerinde durmuş. Evlilik, kadın erkek. Kadınların çektiği
Uzun zaman önceydi belki daha dündü
Ben aşkı kimi zaman savaş sandım
Belki her dokunduğumda teninde
Kendi isteğimle hep yarım kaldım
Yanılmaz yorulmaz durulmazmıyım
Hep aynı yerden kırılmazmıyım
Sonra bu bildik savaşta yine
Kendi elimle vurulmazmıyım
Aşktan zarardan geçince
Kalp bildiğinden dönünce
Belki bu meydanların birinde
Ben kendimden haz almazmıyım
youtu.be/D6yNkOJHBe0?si=...
“Aşktan kaynaklanan acı en büyük eğlencedir benim için. Vefasız diyecekler bana. Bayılırım bu söze. Bir kadın için insafsız sözcüğünden sonra en tatlı sözcük budur ve hak edilmesi de kolaydır.”