Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Bu hayatta mutlu olmak için bu kadar çaba gösterirken hayatın bana hiç iyilik yapmaması canımı çok yakıyor.Neden sevilmiyorum?Neden istemiyorlar beni?Neden çoğu insan babama benziyor?Gülmeyeceğim artık,susacağım,gizleyeceğim kendimi."
Descartes'in metodolojik şüphe vasıtasıyla keşfettiği 'cogito'ya da 'ben', aslî ben değildir. Aksine o, bu dünya içinde olmanın çöküşünün ardında kalan yıkıntının parçasından başka bir şey değildir. Çünkü, bu dünya içinde olduğumuzun en iyi garantörü, insanı bütün boyutlarıyla kuşatan şahıs bir Tanrı şuurudur. Bu garantörü fark etme sayesinde insan, dünya içindeki kendi yerini kavramaya başlar. Düşünceyle özdeş olan Varlık, aklın tanrısallaştırılmasıdır. Bu da, zamanın ve Tanrı'nın gerisinde kalan yalınkat bir ilkedir. Dolayısıyla cogito, varoluşa egemen olamaz; çünkü o, varoluşun bir alçalmasıdır. Varoluşu, mantıksal önermelerden çıkarılmış bir sonuç gibi görmek, işin başında işlenen bir hatadır. Aksine düşünce, varoluşu kesinlikle yaşantıdan çıkarır. Asli 'ben'den söz edebilmemiz ve varoluşun bir alçalması diyebileceğimiz cogito yerine, olmak(to be)'tan bahsedebilmemiz demek, bu dünya içinde bulunuşumuzun çöküşüne asla izin vermeyecek, diri, şahıs olan Tanrı'nın dayanak olması anlamına gelir. Bu Tanrı ile insan arasındaki ontolojik mesafeyi, kesinlikle salt düşünce kapatamaz. Aşkın bir Tanrı ile diyalog halindeki insanın bilinci, varoluşun bir alçalmasına tekabül etmeyip, hayatın zenginlik ve açılımlarının farkında olmaya karşılık gelir. Oysa Tanrı Varlıkla özdeşleştirilirken, bunun korrelatının da insanda tesis edildiği açıktır.
Reklam
İşin aslı evlilik, çocuklar ve bu ikisinin getirdiği hazlar iyi yaşanmış bir hayatın kanıtlarıdır.
Sayfa 429Kitabı okudu
Sevilmeye her şeyden çok gereksinimim varken, bana karşılık istenmeden sunulan bu umulmadık sevgiyi reddediyordum. Ele geçirdiğim her şey için savaşmış, yıpranmış, didinmiştim; hayatın bu sürpriz armağanının değerini bilemeyecek denli katılaşmıştım. Yüreğim nasır bağlamıştı.
Birisi öldü. Sonra birisi yaşadı. Bu ikisi aynı anda oldu. Yeni bir bebek doğdu ve yorgun, hayatın bütün zorluklarını yaşamış yaşlı bir kadın öldü. Bir tarafta gözyaşı vardı, bir tarafta sevinç. Tam kalbimin ortasında bir bebeğin doğumunu ve bir yaşlının ölümünü hissediyordum. İkiye ayrılmış kalbimin bir tarafında yeni doğan umutlar vardı, bir tarafında da umutlar mezarın altındaydı. İki yüzlü olan ben değildim, kalbimdi. O bebek yaşarsa, kadın ölecekti; kadın yaşarsa, bebek bir daha doğmayacaktı. Bu ikisini hissetmek, işte bu beni kötü bir insana dönüştürürdü.
Sayfa 355Kitabı okudu
Bugün artık biliyorum: Hayatın bizlere verip verebileceği tek ödül, tek armağan, sevgi dolu bir insandır ve biz böyle bir insanı ilk fırsatta katlederiz. Sonra da ömür boyu, bu asla bağışlanmayan günahın lanetini sırtımızda taşırız.
Reklam
"Hayatın anlamı nedir?" Viktor Frankl’ın İnsanın Anlam Arayışı Adlı kitabında bahsettiği gibi: ‘Bu bizim sormamız gereken bir soru değil. İşin aslı, bize bu soru soruluyor. Cevap ise hayatlarımızdır.’
Sokak Nöbetçileri
"Hayatın boyunca hiç unutma benim üzerimde bıraktığın bu güven kırıklığını ve bir daha kimseye karşı da yapma bunu. Neden biliyor musun? Çünkü kimse sana benim kadar güvenmeyecek" - Sadece Helin
Sayfa 871 - Helin AktanKitabı okudu
"Sürgün olmanın bütünüyle kopuk, yalıtılmış, doğduğunuz yerden umutsuzca ayrılmış olmak demek olduğu yolunda yaygın ama tamamen yanlış bir varsayım vardır. Bu yalınkat ayrım keşke doğru olsaydı, çünkü o zaman arkada bıraktığınız şeyin, bir bakıma, düşünülemez ve hiçbir biçimde geri getirilemez olduğunu bilmek gibi bir teselliniz olurdu. İşin aslı şu ki sürgünlerin çoğu için güçlük sadece yuvadan uzakta yaşamak zorunda bırakılmaktan kaynaklanmaz; daha çok günümüz dünyasında sürgünde olduğunuzu, yuvanızın aslında pek de uzakta olmadığını hatırlatan birçok şeyle birlikte yaşamaktan, çağdaş günlük hayatın normal akışının sizi eski yerinizle sürekli ona ulaşacak gibi olduğunuz ama bir türlü ulaşamadığınız bir temaz halinde tutmasından kaynaklanır."
Ayrıntı Yayınları, İngilizceden Çeviren: Tuncay Birkan
İşin aslı iyi kötü ne olursa olsun maksat gönül rahatlığına ermektir. Biz karımla bu huzuru bulmuştuk. Çoğumuz böyle değil miyiz? Hayatın bazı sahte durumlarını gerçek kabul etmek gafletiyle yaşayıp gidiyoruz. Hep aldatmak, aldanmak oyunları içindeyiz. Ahlakça, toplumca, ailece vicdanımızdan gizlenen öyle hakikatler vardır ki anlamayarak onların ıstıraplarından kurtulduğumuza sevinmeliyiz. Bir saat sonra öleceğini bilmeyen adamın kafaca rahatlığı gibi...
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.