Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Hiçbir ekonomik sistemin, hiçbir toplum düzeninin ruhsal huzuru garantilemediğinden, bunu ancak ve sadece kendi kendimize bizim garantileyebileceğimizden. Nasıl mı ? Arzuları ve kibri yenerek. Bu mümkün mü ? Neredeyse imkansız. Belki daha sonra, hayatın çok sonraki bir evresinde. Arzular o zaman da duruyor ama içlerinde o öfke o hırs dolu sahiplik iddiası çıkıp gidiyor, her özlemin ve her doyumun içine umutsuzluk ışığı salan o heyecan ve bıkkınlık buharlaşıyor. Bilirsin işte insan yoruluyor.
192 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
13 günde okudu
Deli Tarla
Her ne kadar öykü kitaplarını beğenmesem de, bu başkaydı, hem öyküler o kadar kısa degil hem de mutlaka bir sonuca bağlanıyor ve hepsi gerçek hayatın içinden... Beğendim
Deli Tarla
Deli TarlaŞermin Yaşar · Doğan Kitap Yayınları · 20205,4bin okunma
Reklam
Yalnızlık ilk başlarda bir hüküm gibi katıdır. Ona katlanamayacağını hissettiğin anlar olur. Belki biri olsaydı iyi olurdu, diye düşünürsün; belki bu ağır ceza biriyle paylaşılabilse hafiflerdi, herhangi biriyle, yakışıksız partnerlerle, yabancı kadınlarla... Bunlar zayıflık anlarıdır. Fakat bu anlar gelip geçer; çünkü hayatın bütün gizemli unsurları gibi, içinde her şeyin yaşandığı zaman gibi yalnızlık da yavaş yavaş seni, bizzat seni sarar.
içimizdeki şeytanın faydalarına bak hele :)
Kötücüllük, Kötü'nün terbiye olmuş biçimidir, gaddarlık­tan alınan zevkin yumuşak ve sindirilebilir bir şeklidir. Ni­etzsche bu zevkte ilk çağlardan beri insan olmanın asli bir it­kisini görüyordu (Nachgelassene Fragmente, 1881, Kritische Studienausgabe KSA,4 9, 474). Kötücüllük, gaddarlığın bar­barca, bedensel biçiminin yerine incelmiş, zihinsel bir bi­çim koyar. Onun Kötü'yü terbiye edip medenileştirişinde, zekanın filizleri hatta coşkun hamleleri fark edilebilir. Nef­rete duyulan aşk için de aynısı geçerlidir: İnsanlar sevdikle­rini kollar, onun bakımını yaparlar; bu demektir ki, nefretin bakımlı bir biçimini, kötücül bir garezi öğrenmek gerekir -kendinden de öyle nefret ettirmeyi öğrenmek gerekir. Kü­çük hediyeler arkadaşlığın devamını sağlar, degil mi? Küçük garezler de düşmanlığın devamını sağlar. O zaman günde­lik hayatın düsturu "Her gün bir iyilik yap" değil de, ara sıra değişiklik olarak "Her gün bir ufak kötücüllük" olur artık.
"O zaman acı çekin" dedi donuk ve neredeyse kayıtsız bir tavırla. "Neden acı çekmekten korkuyorsunuz?" diye sordu hemen ardından. "Bu, bencillik ve kibri yakıp içinizden çıkaracak bir alevdir. Kim mutlu ki? Ayrıca siz hangi hakla mutlu olmak istiyorsunuz? İçinizdeki arzunun ve sevginin, mutluluğu hak etmenizi sağlayacak kadar özverili olduğundan bu kadar emin misiniz? Öyle olsaydı, burada diz çökmek yerine hayatın sizi koyduğu yerde olur, işinizi yapar ve hayatın emirlerini beklerdiniz"
Sayfa 46
Süreç yavaş ve durdurulamayacak şekilde işler. Günün birinde ailenin hayatı pıhtılaşır. Her şey önemlidir, her ayrıntı ama hayatın kendisi artık bunu hissetmez. İnsan sabah kalkıp önemli bir törene, cenazeye, düğüne ya da karar duruşmasına hazırlanı yormuşçasına özenle giyinir. Cemiyet içine girer, misafir ağırlar ve bütün bunların ardında yalnızlık vardır. Kalplerde ve ruhlarda bu yalnızlığın arkasında bir beklenti sürdüğü müddetçe buna katlanılır, insan yaşamaya devam eder, iyi olmasa da onurlu yaşar, ne olursa olsun yaşar ve sabah şalteri kaldırılan mekanizmanın akşama kadar tik tak etmesinin bir anlamı olur.
Reklam
İlk karımla sorun neydi? Hassasiyet ve kibir. İnsanın yaşadığı sıkıntıların, felaketlerin temelinde genellikle bunlar olur. Kibir. Gurur. Korkarız, çünkü kibir yüzünden hayatın hediyesini almaya cesaret edemeyiz. Bir insanın kayıtsız şartsız sevilmeyi kabul etmesi büyük cesaret ister. Kahramanlık değilse bile cesaret. Çoğu insan sevgiyi ne almayı ne de vermeyi bilir; çünkü ödlektir, kibirlidir, korkuları vardır. Sevgi verdiği zaman utanır ve diğerine teslim olup sırrını paylaştığı zaman daha da fazla utanır. Bu üzücü sır şudur ki, insanın şefkate ihtiyacı vardır, onsuz yaşayamaz. Bence gerçek bu.
Hizb-ut Tahrir'in üzerine kurulu olduğu, fertleri etrafında örgütlediği, ümmeti kendisiyle kaynaştırıp bir potada eritmek ve asli davası edindirmek için çalıştığı fikir, İslâm düşüncesidir. Bu düşünce, İslâm akidesine dayanır. Toplumda, yönetimde, insanlar arası ilişkilerde ve hayatın diğer tüm işlerinde İslâm'ı vücuda getirmek için çalışan siyasi bir parti olarak Hizb-ut Tahrir, hedefi doğrultusunda İslâmi fikirlerden kendisine gerektiği kadarını seçip benimsemiştir.
Köklü değişimKitabı okuyor
Dürüst olduğumu sanıyordum ama aslında düpedüz kaba ve acımasızdım . Onun bir orkide gibi eşsiz ve zarif duyarlılığını , keskin , soğuk bir orakla biçiyordum. Sevilmeye her şeyden çok gereksinimim varken , bana karşılık istenmeden sunulan bu umulmadık sevgiyi reddediyordum. Ele geçirdiğim her şey için savaşmış, yıpranmış, didinmiştim; hayatın bu sürpriz armağanının değerini bilemeyecek denli katılaşmıştım. Yüreğim nasır bağlamıştı.
Sayfa 69
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.