Ben gerçekte fizikçi değildim, diplomalar , dereceler almış olsam da hiçbir zaman bir bilim adamı olamamıştım. Ne elmaları yere düşüren çekim yasası, ne de kozmoloji , Tony’nin korkunç yüzünün gerisindeki gizler kadar ilgilendiriyordu beni.
Son derece pahalı ve lüks bir restoran seçmişti. Böyle yerlerden, kapıya bir giyotin kurup, yediklerinden çok , yemeğe ödedikleri paradan tatmin olmuş, şımarık kelleleri kesmeyi düşleyecek denli nefret ederim.
Hamağında sisesta yapan Meksikalı bir çoban rehaveti içindeydim. Geç kaldığım , gündelik tartışma seansı yerine kendi ameliyatım bile olsaydı, telaşe kapılacak halim yoktu.
Biz daha kıyıya varmadan kesilecek, havlulara sarındığımızda yeniden başlayacak , koşarak odalarımıza girmeden önce de ansızın bitiverecek bir tropikal yağmurdu bu; kararsız , ama tutkulu bir aşık gibi kur yapan bir yağmur.
Tropiklerde, o gözden ırak adada öğrendim ki, cennetle cehennem iç içedir, ancak bir katil bir peygamber olabilir ve insan bir başkasına , aynı karabüyü ayinlerindeki gibi , dönüşebilir, çünkü insanın tam zıddı gene kendisidir.
Bazen insana hiçbir şey hatırlamak kadar acı veremez, özellikle de mutluluğu hatırlamak kadar. Unutamamak. Belleğin kaçınılmaz intikamı . Herhangi bir iz taşınıyorsa eğer, bu bir zamanlar bir yara açıldığındandır.
Ne olurdu kokunun da fotoğrafı olsaydı
Sesin fotoğrafı. Boşluğun fotoğrafı.
Parmak uçlarındaki karıncanın
Ruhtaki üşümenin…
Ölüm kimseyi bu kadar yalnız bırakmazdı.
Kampta küçük bir zaman dilimi , örneğin bir gün , işkence ve eziyetlerle dolu olduğu için sonsuz görünür. Daha uzun bir zaman birimi, örneğin bir hafta ise çok çabuk geçmiş gibi gelir. Kampta bir günün bir haftadan daha uzun sürdüğünü söylediğimde yoldaşlarım onaylamıştı. Zaman deneyimimiz ne kadar tezattı!
Kendi “geçici varoluşunun” sonunu göremeyen insan, hayatta nihai bir hedefi de amaçlayamıyordu. Yaşamayı, normal bir hayat süren insanın aksine, geleceğe ertelemişti.Bu yüzden de iş yaşantısının tüm yapısı değişmiş ve hayatın diğer alanlarından bildiğimiz çürüme işaretleri ortaya çıkmıştı.
Deneyimlerini yazan ya da düşünen eski tutuklular, en yıkıcı etkinin bu tutsaklığın
ne kadar süreceğini bilememekten kaynaklandığı konusunda hemfikir oldular.
Tutsaklara yönelik psikolojik gözlemler, sadece ahlaki ve manevi benliklerine sıkıca tutunmayanların eninde sonunda kampın aşağılayıcı etkilerine kurban olduklarını göstermiştir.