Daha ilk bakışta çarpıcı kişiliğinden ve konuşma üslubundan
etkilendiğim Kemal Tahir, beni şöyle bir süzdü. Oyunun neye ait olduğunu bile sormadan, tok bir tavırla, "Bak" dedi. "Şunu bilmiş ol ki, bu ülkede maskaralık yaptığın sürece herkes sana alkış tutar. Ciddi bir şey yapmaya kalkarsan da kimse ilgilenmez. Yüzüne bakmaz. Bunu baştan böyle bil."
"insanların çoğunluğu, delilik üstüne konuşan bir
deliye alışık değillerdir. Delilik üstüne konuşan bir deliyi yadırgarlar.Oysa benim kendi durumum üstüne konuşabilmem bir şeyi değiştirmez. içimde iki, hatta üç ayrı insan yaşıyor. Bu insanlardan bir tanesi de gündelik alelade konuşmaları sürdürebiliyor. Öteki benliklerimin
yaşadıklarını dile getirebiliyor. Bu sizi şaşırtmasın."
Bana doğduğumdan bu yana hiç kimse doğrudan Allah'ı telkin etmedi. Allah'tan başka her şey bana öğretildi. Ve bu yüzden deliliğim, sonunda, bana bir ebedi hayat bilinci olarak geldi.
Akıllılar dünyası,kendi değerlerini mutlak sayan küçük işahlar ve ilahelerke dolup taşıyor. Kibir içinde, kendilerinden emin dolaşıyor,konuşuyor, eylem yapıyorlar. Kendilerinden ,görüşlerinden, görüşlerinin doğruluğundan en ufak bir şüphleri yok.
İçinde bulunduğumuz inançsızlık çağında, Mutlak'ı arayan biri ne tür bir gerilimin muhatabı olabilir?
Koyu bir inançsızliktan yoğun bir inanca yönelen biri, yol üstünde neler yaşar, neler görür, neler söyler?
Kaosla düzen, bunalımla huzur, karanlıkla aydınlık, korkuyla
umut arasindaki iç tercübelerimi açıklamak, bunları dile getirirken insanca paylaşımın onarıcı, sifa verici olanaklarından güç devşirmek..
Bu gaye üstüne inşa edilen bu metinler demetinin, kolektif iletişim ağında, kendine salim bir mecra bulabilmesi, eğer bu gerçekleşebilirse,beni mutlu edecek...
Ayşe Şasa
Öküz haliyle eğdi başını ve bu sırada ihtiyar bana şöyle fısıldadı: "Tarlayı yalnız başına sürdüğünü anlamasından korkuyorum, bu yüzden onu kandırmak için birkaç tane isim sayıyorum. Etrafında, diğer öküzlerin de onunla beraber tarlayı sürdüğünü duyunca üzülmez,daha verimli çalışır."
Ama henüz uzun bir süre boyunca artık kendsisini dinleyecek birini bulamayacağından haberi yoktu. Arkadaşlarını boş yere beklediğini, kendisinin buradan gitmesinden bu yana aradan uzun bir zaman geçtiğini ve bu arada da dünyanın değiştiğini henüz bilmiyordu.
"Üç kardeş yaşarlar bir evde
Hiç benzemez birbirine üçü de
Sen onları ayırt edeyim derken
Dönüşürler çabucak birbirlerine
Birincisi evde yoktur ,gelecek
İkincisi çıkmış gitmiş, dönmeyecek
Üçünden en küçüğü evdedir.
O olmazsa her ikisi ne edecek?
Bildiğimiz sadece üçüncüdür.
Çünkü birinci ikinciye dönüşmüştür.
Sen tam onu görüyorum derken,
Bakarsın ki kardeşi görünmüştür.
Söyle şimdi: Üçü tek bir kişi mi?
Yoksa iki veya hiçbir kişi mi?
Adlarını bana sayabilirsin.
Üç kudretli hükümdarı bilirsin,
Bir ülkeye üçü birden hükmede.
Ülkeyle bütünleşip bir eder."
Beppo konuştukça Gigi'nin yüzündeki renk kayboluyordu.Sanki dünya ayaklarının altından kayıp gitmişti. O ana kadar her şey ona şaka gibi gelmişti. Bu da ,sonunu düşünmeden başladığı öyküler gibi bir oyundu sanki. Yaşamında ilk defa ,onun hayal gücünün dışında, kendi başına bir öykü oluşuyor ve o seyirci kalıyordu! Felç olmuş gibiydi.
Zaman tasarruf edeyim derken aslında başka şeylerden tasarruf ettiğinin kimse farkında değildi. Yaşamlarının gittikçe daha zavallı, daha tekdüze ve daha soğuk geçtiğini kavramak istemiyorlardı. Bu gerçeği sadece çocuklar taa yüreklerinde hissettiler. Çünkü artık Kimsenin onları ayıracak zamanı yoktu.
Oysa zaman yaşamın kendisiydi. Ve yaşamın yeri yürekti .İnsanlar zamandan tasarruf ettikçe, zaman azalıyordu.