sinclair

Jiyeong her seferinde başka biri oldu. Bazen halen ha­yatta olan biri, bazen çoktan ölmüş biri. Tek ortak noktaları hepsinin de Jiyeong'un tanıdığı kadınlar olmasıydı.
Reklam
En ufak bir baş ağrısın­da ağrı kesici içen, ufacık bir ben aldırdıktan sonra günlerce anestezik krem kullanan insanlar, kadınlardan doğum san­cılarına seve seve katlanmalarını, yorgunluktan, korkudan ölecek olsalar bile dişlerini sıkmalarını talep ediyor, anne sevgisinin böyle bir şey olduğunu iddia ediyordu. Bu "anne sevgisi" düsturu bugün halen dini bir dogma gibi yayılmaya devam ediyor. Anne sevgisine inanın! Tanrınız ve Kurtarıcı­nız O'dur! Cennet O'nda, huzur oradadır!
"Yardımcı olacaksın, öyle mi? Ev işlerine yardım ede­ceksin, çocuk yetiştirmeme yardım edeceksin, iş bulmama yardım edeceksin. Edeceksin de edeceksin! Ne yardımından bahsediyorsun sen? Burası senin de evin değil mi? Senin de ev işlerin değil mi? Çocuk senin de çocuğun değil mi? Ayrıca ben şimdi çalışıyorum da kazandığım parayı tek ba­şıma mı harcıyorum? Neden sürekli iyilik yapıyormuş gibi konuşuyorsun?"

Reader Follow Recommendations

See All
"Kansere çare bulunan, kalp nakli yapılan bir dünyada regl sancısına iyi gelen bir ilaç olmaz mı? Dünya rahmimize ilaç değme­mesini istiyor belli ki. Ne yani? Burası dokunulmaz, kutsal bölge falan mı?"
Annesi hayattaki tercihlerinden ve Jiyeong'un annesi ol­maktan pişmanlık duyuyordu; Jiyeong kendisini annesinin uzun etekliğinin ucuna yapışıp kalmış küçük ama ağır bir taş parçası gibi hissetti.
Reklam
Reenkarnasyona inandığını biliyorum. Ben inanıyor muyum bilmiyorum, ama umarım doğrudur. Çünkü o zaman belki bir dahaki sefere yine buraya gelirsin. Belki yine bir kız olursun ve ismin yine Rose olur ve kitaplarla dolu bir odan ve savaştan uzak bir ülkede sana uykudan önce masallar okuya­cak bir annen ve baban olur. Belki o zaman, o hayatta ve o ge­lecekte bu kitabı bulur ve bize ne olduğunu öğrenirsin. Ve beni hatırlarsın. Belki.
Vietnamcada birini özlemekle birini hatırlamak aynı kelimeyle ifade ediliyor: nhô. Bazen telefonda bana 'Can nhô mẹ không?' diye sorduğunda, sanki 'Beni hatırlıyor musun?' demişsin gibi geliyor ve irkiliyorum. Seni hatırladığımdan daha çok özlüyorum.
Bir şeyi yeteri kadar çok istersen sonunda ondan bir tanrı yaratırsın, derler. Peki tek istediğim kendi hayatım idiyse, anne?
Bazen birinin şefkat göstermesi kişinin gerçekten bitik olduğunun ispatı gibi gelir.
Seviyor, sevmiyor, demek öğretilmiştir bize, çiçeği çiçekli­ğinden koparırken. O halde, aşka ulaşmak için bir şeyleri tahrip etmek gerekir.
Reklam
Ellerinin bir zamanlarki yumuşaklığını ben hiç bilmedim, avuçlarının içi ben doğmadan çok önce su toplayıp nasır tutmuştu, sonraki otuz yıl boyunca da fabrikalarda ve manikür salonlarında iyice harap oldu. Ellerin korkunç ve onları bu hale getiren her şeyden nefret ediyorum. Onların bir hayalin enkazı ve faturası olma­sından nefret ediyorum.
Olmak ya da olmamak. İşte bütün mesele bu. Bir mesele, evet, ama bir seçenek değil.
Bazen kim olduğunu ifade etmene fır­sat verilmeden siliniyorsun.
Demek ki bir halkı yok etmek onları zamanda geriye göndermek anlamına geli­yor.
Anne, bizim için anadilimizde ko­nuşmak demek, sadece kısmen Vietnamca ama bütünüyle sa­vaşça konuşmak demek.
152 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.