Astrea
"Benim çocukluğumu ahmak bir ayak ezdi"
Didem Madak
Didem Madak
⸻⸻ Bazı vedalar, bir kalbi keskin bir bıçak gibi yaralar. O acı, insanın derinliklerine işler, her yara açıldığında bir parça daha kaybedersin. Gitmelerin, bu hayatta kaçınılmaz olsa da, en çok gitmesini beklemediğin, en çok sevdiğin o insanın, seninle birlikte olmayı tercih etmeyişi
Astrea
İnsan kendini bildi bileli mutluluğun peşinde. Kimi onu gökyüzünde aradı, yıldızların ardına bakarak. Kimi denizin en derininde, dalgaların şarkısına kulak vererek. Kimi de ormanın en kuytularında, rüzgarın fısıltılarında bir cevap umarak. Ama ne gökyüzünün sonsuzluğunda, ne denizin dibinde, ne de ormanın serin gölgelerinde onu bulabildi. Çünkü mutluluk, dışarda değil, içerdeydi. Ama insan en zor olanı yapmaktan çekindi: Kendine bakmaktan. Bir ömür kayıp bir hazine haritasıyla yol alan bir gezgin misali, oradan oraya savruldu durdu. Biraz daha ilerlese, biraz daha kazsa bulacakmış gibi... Oysa tanrılar onu en derine, en ulaşılmaz yere saklamıştı: İnsan ruhunun içine. Öyle bir yere ki, ne gözle görülür, ne elle tutulur. Ancak hissedilir, ancak yaşanır. Ve gün geldi, aramaktan yorulan bir yolcu, yüreğinin kapılarını aralamaya cesaret etti. İçindeki dehlizlerde dolanırken, unuttuğu çocukluğunu buldu. Kırılganlığına, özlemlerine, sevgisine dokundu. İşte orada, en kuytuda, en gizlide, yıllardır aradığı şeyi fark etti: Mutluluk bir varış değil, bir haldi. Kendi içinde büyüttüğü, gözyaşlarıyla suladığı, kahkahalarıyla yeşerttiği bir çiçekti. İnsan ne zaman ki durup kendi içine bakmaya cesaret eder, işte o zaman tanrıların binlerce yıl önce sakladığı sırrı keşfeder. Mutluluk ne gökyüzündedir, ne denizin dibinde, ne de dağların zirvesinde. O, her zaman en yakınında olmuştur: Kendi yüreğinde... Ece Yaren Sarimaden
Reklam
“Yanan bir evde doğduğun için tüm dünyayı alevler içinde zannediyorsun, ama değil...” - Astrea - Bazen insan gözlerini açtığı dünyayı mutlak gerçek sanır. Ellerini uzattığında yalnızca alevleri tanıyorsa eğer yangının olmadığı bir yerin varlığına inanması zor olur. Sen de öyle büyüdün. Yanan bir evde doğdun. Duvardan duvara sıçrayan alevlerin
Astrea- seslendirme
Güneş gökyüzünde tebessüm ediyor ve dünya dönmeye devam ediyor. Ancak sen bu döngünün bir parçası olmanın ötesinde bir anlam arıyorsun değil mi? Belki de içinde bir şeylerin eksik olduğunu hissediyorsun. Belki de hayatın hızına yetişemiyor içindeki korkularla yüzleşmekten kaçınıyorsun. Ancak kaçırdığın şey şu: hayatın anlamı dışarıda keşfedilmeyi bekliyor. Kapının dışında yeni bir günün doğuşunda sonsuz bir umut var. Dışarı çık ve adımını at. İzlediğin yıldızlar dokunduğun toprak hissettiğin rüzgar... Tüm bunlar senin varlığının bir parçası… Belki hayat zaman zaman bizi yutmaya çalışan bir deniz gibi gelebilir. Ancak korkma sen kendi geminin kaptanısın. Rüzgarları hisset yıldızları izle ve rotanı belirle. İnan bana içindeki güç seni bekleyen maceraları keşfetmen için yeterli. Evet, bazen korkularımız bizi geri tutabilir. Ancak bil ki, korkularımızı yendiğimizde gerçek özgürlüğü bulucaz. Korkularınızı göğüsleyin, hayata sarılın ve dünyanın sizi bekleyen güzelliklerle dolu olduğunu görün. Hayat, belki de sonsuz bir serüven, senin ise kendi hikayeni yazma şansın var. Dışarı çık ve bu hikayeyi yaşa çünkü gerçek varoluş sadece adım attığında başlar. Belki de bu yaşamın özüdür o yüzden hayata dokun ve öğren. İçindeki gücü keşfet ve korkularını yen. Çünkü yaşam sadece evinde kalarak değil, dışarı adım atarak ve deneyimleyerek yaşanır. Dünya senin içindeki evin değil sadece; aynı zamanda keşfedilmeyi bekleyen bir maceranın da yeri. İçindeki yangını, dışarıdaki soğukla savaşmak için kullan. Gözlerini kapat ve derin bir nefes al hisset dünyanın nabzını. Sokakların arasında kaybol ve ruhunu bul çünkü gerçek yaşam sadece var olmaktan ibaret değil aynı zamanda yaşamın tadını çıkarmaktan geçer. Unutma, sen bir yıldızsın, karanlık gecede parlayan. Yolu bulacaksın, yeter ki yürümeye cesaretin olsun. Ve her adım attığında, kendini yeniden keşfedecek, dünyaya ve kendine dair yeni bir şeyler öğreneceksin. İnan bana ve sadece yaşa, tek bir şansın var. Lütfen yaşadığı için ya da yaşamak uğrunda yorulmuş biri ol, herhangi biri ya da öylesine bir şey uğruna değil! Ece y.s
Astrea
Dünya, gözlerimizin eriştiği kadar geniş, aklımızın alabildiği kadar derindir. İnsan, neyi görebiliyorsa ona inanır, neyi anlayabiliyorsa onunla yetinir. Kendi görüş mesafesini dünyanın sınırları zanneder. Oysa ufuk dediğimiz şey, sadece adım atmadığımız yerdir. Bazen bir dağın eteğinde durup zirvesini göremeyiz. Sis çökmüştür yahut gözlerimiz yetersizdir. “İşte,” deriz, “dünyanın sonu burası.” Oysa biraz daha yükselsek, biraz daha gözümüzü kısmayı bilsek, ardında yeni vadiler, yeni uçurumlar, bilinmez yollar olduğunu fark ederiz. Fakat çoğu zaman zahmete girmek istemeyiz. Zirveye çıkmak yerine, etrafımıza duvarlar örüp sınırlarımızı kutsal sayarız. Bir köyde doğmuş bir adam, en büyük çarşının köy meydanı olduğunu zanneder. Bir kasabada büyümüş bir çocuk, en yüksek binanın belediye binası olduğuna inanır. Herkes bildiği kadar konuşur, gördüğü kadar anlatır. Dünyanın sınırlarını çizen, gerçekte gözler değil, insanın içindeki korkudur. Çünkü bilinmeyen her şey, tehdit gibi gelir insana. Bir gün, görüş mesafemizi genişletmeye cesaret edersek, yani bildiklerimizin ötesine uzanırsak, belki de hayranlıkla bakacağımız bir gerçek karşılar bizi. Öncesinde “imkânsız” dediğimiz şeylerin, sadece dar bir pencerenin ardında kaldığını anlarız. O pencereden çıkarsak, belki de sonsuz bir gökyüzünün altında olduğumuzu fark ederiz. Ama çıkamazsak, duvarlarımıza yazdığımız küçük harfli dünyalara mahkûm kalırız. Kimileri gözlerini açıp dünyayı büyütür, kimileri gözlerini kapatıp dünyayı küçültür. Asıl soru şu: Görüş mesafemizi genişletmeye cesaretimiz var mı?
Reklam
70 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.