rümeysaaaa

rümeysaaaa
@asyemur__34
kitap okumayı, çiçek yetiştirmeyi ha bide kedileri çok seven annesinin tabiriyle ambulans doktoru biri
"Kendimi hiç bu kadar aciz hissetmemiştim. Gözlerimin önünde acı çeken ve ölmek üzere olan bu insanlara yardım etmenin bir yolu yok muydu?"
Reklam
Dünyada sana ne büyük gam ve üzüntü vardır! Sonra yokluk ve peşinden de imtihan! Nihayet eklemlerin parçalanacak, kemiklerin mahvolacak, vücudun da çürüyüp dağılacak. Fakat, ölüm meleğinin verdiği müjdenin hüzün veya sevinci ruhundan hiç geçmeyecek. Canın, sürekli olarak yeniden diriliş anında karşılaşacağı Allah’ın gazab ve azabının veya O’nun rıza ve mükafatının bekleyişi içinde bulunacaktır.
Allah katındaki değerlerine ve yüksek makamlarına rağmen Âdem Safiyullah, İbrahim Halilullah, Musa Kelimullah, İsa Ruhullah ve Kelimetullah’tan herbirinin Rabbinin şiddetli gazabından korkarak: “Nefsi nefsi!” diye seslendiği bir günü ne zannedersin?! O günkü korkun, telaşın, üzüntün ve endişenle kendini onlarla mukayese edebilir misin?

Reader Follow Recommendations

See All
Bebeklikten başlayarak bizim değil, annemizin istediği yemeği, onun istediği kadar yememiz gerektiğini öğreniyoruz. Sonra büyüyoruz ve şişmanlıyoruz. Bize yıllarca yemek yiyelim diye her şeyi yapmış, kendilerini bizim bedenlerimizin hakimi olarak görmüş olan ailelerimiz bu sefer de “yeme” demeye başlıyorlar. Çünkü artık şişmansınız. Bu defa da bize ne yememizi, ne yemememiz gerektiğini söyleyecek bir “uzman” bulup, bizi zayıflatmasını istiyorlar…
Doyduğunuz halde, sırf tabağınızdakileri bitirmek için tıka basa yemenin ne size ne de Afrika’daki açlara faydası var!
Reklam
Louis Dega bana bakıyor: “Yavrum, bu son gecemiz, diyor. Yarın güzel ülkemizden ayrılacağız.” “Bu güzel ülkenin adaleti pek güzel değil Dega. Belki bizimki kadar güzel olmayan, ama ayağı sürçenlere çok daha insanca davranan ülkelere rastlarız.”
İşte dünya hayatı da insanlar için bir askerliktir. Bir eğitim ve öğretim sürecidir. Ölüm ise, ise bir terhistir. Gerçek vatanımız olan cennete dönüştür.
“Vefat nedeniyle açığız” Giriş kapısında dışarıya dönük olarak asılmış olan ve bir vantuzla tutturulan küçük ilanın yazılı olduğu levha çıngırak çaldığında oynuyor. Kapı çerçevesinin üst kısmında küçük bir çan gibi duran demir çubuklardan oluşan küçük bir panodan bir requiem’in ölüm notaları dökülüyor…
“Hayatta başarılı olamadınız mı? Bize gelin, ölümümünüzü başaracaksınız!”
“N’olmuş, bu mezarsız ölüleri örten koca gök var tepelerinde. Yıldızlarla dolu engin bir gökkubbeden daha güzel örtüyü nereden bulacaklardı?”
Reklam
Biliyorum ki ruhum artık bu güne kadar tatmadığı bir huzura kavuşacak….
Zavallı adam sarayı,havuzları,o büyülü kral ve kraliçeyi gördüğünde kendinden geçmişti. Arada bir gözyaşlarına hakim olamıyor, ağlıyordu. “Çok yaşayın!” diye bağırıyordu. “Sen tam aradığım adamsın” dedi Defarge ona. “Bu aptallar senin gibilerin sayesinde görkemli hayatlarını sürdürebiliyorlar.” “Evet. Bu doğru” dedi yol işçisi. “Bu aptallar hiçbir şeyi bilmiyorlar. Sen ve senin gibi olan insanları hor görüyorlar. Kendi köpeklerine, atlarına zarar gelmesin diye hiç umursamaksızın senin gibi nice insanları öldürüyorlar. Ama sen “yaşasın kral!” diye bağırdığında buna sevinirler; kendi büyüklüklerine inanırlar. Bırak öyle kalsın! Bir süre daha buna inanmaya devam etsinler.”
Ruh halim
O günler en iyisiydi ya da en kötüsüydü, akıl çağıydı ve aptallık çağıydı, inançlar zamanıydı ve inançsızlıklar zamanıydı. Işık mevsimiydi ve karanlık mevsimiydi, umut baharıydı ve umutsuzluk kışıydı; yaşayabilmek için her şey vardı önümüzde ve yaşayabilmek için hiçbir şey yoktu önümüzde…..
“Sayın savcı Tsuchida, bir katil zanlısı olarak burda tutuluyorum. Fakat belki de aslında katil ben değilim. Evet. Belki. Böyle söylemek zorunda kaldığım için üzgünüm.”
416’ncı sayfanın kenarına eczacıdan aldığı kırmızı mürekkeple, kendi el yazısıyla şu notu düşmüştü: “Bana bir önyargı verin, dünyayı yerinden oynatayım.”
…Bıçak kesikleri, doktor Dionisio Iugaran’ın yokluğu nedeniyle Peder Carmen Amador’un yapmak zorunda kaldığı acımasız otopsinin yalnızca başlangıcıydı. “Sanki öldükten sonra onu bir kez daha öldürmüştük” demişti bana yaşlı rahip….
Reklam
Mahşerde herkes “nefsi, nefsi” dediği zaman, yine “ümmetî, ümmetî” diyerek en kudsi ve en yüksek bir fedakarlıkla, yine şefaatiyle ümmetinin imdadına koşan bir zatın gittiği âleme gidiyoruz.
“Küçük değişiklikler genellikle sizi kritik bir eşiği atlayana kadar herhangi bir fark yaratmıyormuş gibi görünür. Her türlü birleşik sürecin en güçlü sonuçları geç alınır. Sabırlı olmalısınız.”
Artık ne mutlu ne de mutsuzum. Her şey geçip gidiyor. Bu zamana kadar yaşadığım, soğuk bir cehennemi andıran sözde “insan” dünyasında tek gerçek şey bu. Her şey geçip gidiyor.
“Ama Tanrı beni neden cezalandırmadı? Siz beni neden ele vermiyorsunuz?” diye ısrarla sordum. “Çünkü siz Tanrı olmadığınız gibi, Tanrı da siz değil. Tanrı’nın ve sizin farklı mücadele yöntemleri, farklı hedefleri farklı hisleriniz var. Siz nefretle yaşıyordunuz, Tanrı’ysa aşkla yaşar.”
Sayfa 103Kitabı okudu